Öğrencilik ve iş hayatımda siyasetin içinde olmadım. Çok
uzağında da durmadım. Zaten bu ülkede yaşayıp da siyasetten uzak durmak mümkün
mü? Savunduğum, miting ve salon toplantılarına katıldığım siyasi görüşümü
destekleyen partiye sandık zamanı giderek oyumu verdim. İçinde bulunduğum
siyasi görüşün bir gün iktidar olmasını hem destekledim hem de savundum. Çünkü
çözüm bizdeydi. Ekonomiye neşter vuracak, ehliyet ve liyakati tesis edecek,
haksızlıkları giderecek bilgi ve birikim benim savunduğum siyasi görüşte vardı.
Üstelik biz siyaseti ilayı kelimetullah uğruna yapıyorduk. Siyaset, demokrasi,
sandık ve seçimler bizi amaca götüren birer araçtı. Erdem ve fazilet yarışıydı
bizim mücadelemiz.
Mücadelemiz için partide görev üstlenenler köy, kent,
kasaba her yer dolaşırdı. Biz ise miting varsa koşar, attığımız sloganlardan
sesimiz kısılırdı. Bir konferans varsa dinlemek için saatler öncesinde
yerimizi alırdık. Hangi ilde protesto ve destek yürüyüşü varsa otobüslere
binerek yürüyüşlere katılırdık.
Yaptığımız eylemlere büyük kalabalıklar katılmadı, bizi
seyretti. Bunlar ne yapıyorlar diye baktı. Halkın bir kısmı teveccüh gösterse
de nasılsa kazanamazlar dedi. Büyük çoğunluk bize vebalı gibi baktı bize.
Devleti yönetenler ve gücü elinde bulunduranların gözünde biz "gerici,
yobaz ve mürteci" idik.
Amblemi anahtar olan partim, 80 öncesinde kilit parti idi.
(Evdeki çay bardaklarımızda anahtar baskılı bardaklar eksik olmazdı)
Onsuz hükümet kurulamazdı. 80 ihtilaliyle beraber tüm partiler gibi benim
partim de kapatıldı. Partimin lideri ve arkadaşları 10 yıl siyasi yasaklı oldu.
Partileri kapatmak çözüm müydü? Değildi elbet. 80
sonrasında kurulan yeni partilerin yanında 80 öncesi dört eğilimi temsil eden
partilerin hepsi değişik adlar altında kurularak siyaset arenamızda yeniden yerini
aldı. 1987 yılında siyasi yasaklıların siyaset yasağının kaldırılıp
kaldırılmaması halkoyuna sunuldu. Siyasi yasakların kalkmasını savunan
muhalefet bloğu, kıl payı referandumu kazandı. “Hayır” bloğunu tek başına
yürüten ANAP seçim kararı alarak ülkeyi aynı yıl erken genel seçime götürdü.
1987 yılında yapılan genel seçimde ilk defa oy kullanacak
olan ben, hilalin içinde başağı olan partim barajı açsın diye bir oy bir oy
diyerek Kayseri’den Konya’ya oy vermek için geldim. Oy verdikten sonra seçim
sonuçlarını öğrenmek için TV karşısında sabahladım. Ama partim yüzde 7 oy
alarak baraj altı kalmıştı. Üzülmedim mi? Üzüldüm elbet. Çünkü partim barajı
aşmalıydı. Çünkü Türkiye’nin bu zihniyete ihtiyacı vardı.
1989 yılında yapılan mahalli genel seçimlerde başak, 1984
yılında kazandığı Van ve Şanlıurfa belediye başkanlıklarının üzerine Konya,
Sivas ve Kahramanmaraş’ı da ekledi. İşte bu beş belediye, partiyi tanıtmada yüz
akı oldu. Oturduk, kalktık bu beş belediyenin diğer belediyelere göre
başarısını anlattık durduk. (Devam edecek)
Yorumlar
Yorum Gönder