Ana içeriğe atla

Kelle Paça (1)

Eskiden okulların taşınırları A, B, C demirbaş defterlerine kaydedilirdi. A demirbaş defterinde okulun sıra, masa gibi dayanıklı tüketim malzemeleri, B demirbaşına laboratuvar malzemeleri, C'ye ise kitap ve basılı yayınlar kaydedilirdi.

MEB,  2007 yılında aldığı kararla okullarda ne kadar demirbaş varsa hepsinin TİF(taşınır işlem fişi) adı altında elektronik ortam modülüne aktarılmasını istedi. 

MEB'in sisteme aktarılmasını istediği süre kısıtlıydı. Yaz dönemi ekranın karşısına geçip girmeye başladım. A ve B demirbaşlarını girmek çok sorun olmadı. Çünkü çok ayrıntısı yoktu. Kısa zamanda girdim. Burada esas sorun C demirbaşı dediğimiz kitapları sisteme girmedeydi. Çünkü hiçbir kitap zamanında C demir başına işlenmemiş. Yazılacak bin kadar kitap vardı. Kitapların ayrıntısı da çoktu: Kitabın adı, yayın evi adı, basım evi, basım yılı, kaçıncı baskı, kitabın ebatı, sayfa adedi, yazar adı, tercüme ise mütercimin adı, fiyatı, (fiyatı belli değilse 0,01 kuruş girilecek) KDV'i, kaç cilt olduğu gibi ayrıntıları vardı. 

Ayrıntısı çok olsa da girilecek. Çünkü emir yukarıdan. Hem yaz dönemi işim neydi?  Koskoca MEB bana bir iş bulmuştu. Okulun kütüphanesine giderek kucaklamışım kitapları odama getirdim. Kitapları tek tek eline alıp sistemde istenen bilgileri bulmak için kitabın önüne, arkasına ve içine baktım. Ebadını öğrenmek için zaman zaman kitabın ebatını cetvel ile ölçtüm. Geçirdiğim kitapları bitirdikçe kucaklamışım gibi geri yerine koydum, yerine yenisini kucaklayıp getirdim. Hantal bir yöntem olsa da kendime böyle bir yöntem bulmuştum. Ah bir de sistem müsaade etse... Çünkü yazıyor yazıyorsun, tam kaydedeceğin zaman sistem atıyor. Sil-baştan yeniden giriyorsun. Sağ olsun Bakanlık bu emri vermişti ama alt yapısını tam oluşturmadığı için herkes yüklenince çekmedi, atıverdi sürekli.

Ne yapmalıydım? Zamanında sisteme girmeliydim. Ama internet yavaş ve sürekli atıyor. Günlerce uğraştım bu şekil. TİF ile uğraşırken kimse gelsin istemedim okula. Çünkü ne kadar girersem kârdı benim için. En iyisi gündüz kitapların bilgilerini kağıda geçeyim, akşam ve hafta sonu bir internet kafeye gidip sisteme işleyeyim dedim. Okuldan hazırlığımı yaptım, mesai bittikten sonra evimin yolunu tuttum.

Yolda öğretmenevi müdürü aradı. Hal-hatırdan sonra ne yaptığımı sordu. Başımda TİF belası var, akşam bir yer bulup sisteme gireceğimi söyleyince "Daha biz de girmedik. Akşam öğretmen evine gel, orada sabahlar ve sisteme gireriz dedi. İyi olur, internet cafeye gitmektense sizin orası sakin olur dedim. (Devam edecek)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde