Ana içeriğe atla

Gönül Siyaseti ***


31 Mart seçimlerine giderken "Gönül Belediyeciliği" vurgusu ön planda. Bununla gönül alma, gönüllere girme, gönüllere dokunma hedeflenmekte anlaşılan. Bu demektir ki bu yolda kırılan, incinen, küsen/küstürülen gönüller var. Gönül belediyeciliği sloganıyla yola çıkanlar bu işin farkında olmalı ki böyle bir slogan belirlemişler. Yani işin içinde tamir var.

Kırılan kalbi tamir etmek, küskün ve dargınlarla barışmak dünyanın en zor işidir.,, hizmete benzemez. Gördüğüm kadarıyla tespit doğru, teşhis doğru, çıkılan yol da doğru. Ama esas olan tedavidir. Tedavi için doğru yol ve yöntemleri devreye koymada fayda vardır. Çünkü karşındaki eşya değil ki tamir edilsin. Kırılan eşyayı tamir eder, kullanmaya devam edersin. Ama karşındaki insandır ve sayıları üç, beş kişi değil; milyonlar vardır belki de. Hepsinin kırgınlıkları da tek nedenden kaynaklanmıyor; her birinin gönül dünyasında farklı farklı kırgınlıklar oluşmuştur. Umarım bu iş için yola çıkanların ortaya koyduğu bu slogan, içi boş değildir; üzerinde iyi çalışılmıştır. Hangi alanlarda, hangi tasarruf, hangi icraatla gönüllerin kırılmış olduğunu da tespit etmişlerdir. Bu slogan genel bir slogan. Özele gidilir veya inilirse eskisi gibi olmasa da başarılı olma durumu söz konusu olabilir.

"Gönül Belediyeciliği"nin adı aslında "Gönül siyaseti" olmalıydı. Çünkü mesele belediyecilikten de öte ve derindir. Tüm Türkiye siyasetini kapsamalıdır. Yine bu gönül alma ve gönüllere girme görevi tek başına Cumhurbaşkanı'nın görevi değildir. Partinin ilçe-il teşkilatları, vekilleri, belediye başkanları, partinin üst yöneticileri vs hepsi bu meseleyi dert edinmeli ve gereğini yapmalıdırlar. Çünkü halkın çoğunun Cumhurbaşkanıyla değildir sorunu. Esas etkili ve sorumlu partililer kendilerine çeki düzen vermelidirler. Kendisine çeki düzen vermesi gereken başkaları da var. Bunların arasında bugün ulaşılmaz olan bazı bürokrat ve koltuk sahipleri de var. Partiyle beraber aynı kulvar ve çizgide hareket eden STK'lar var. Hepsi kendisini bir özeleştiriye tabi tutmalıdır. Yani nokta atış yapmalıdırlar.

Adam adama markaj uygulanırsa adına ister “Gönül Belediyeciliği” veya “Gönül Siyaseti” densin bu siyasetin başarıya ulaşma şansı yüksektir. Kırılan gönlün neye kırıldığı belirtilmeden, bunun üzerine gitmeden, hiçbir şey olmamış gibi davranmak suretiyle gönül almaya çalışmanın kimseye faydası olmaz. Bu durum zamanında helallik dilemeyen birisini musalla taşına getirdikten sonra kalabalığa “Bu mevtayı nasıl bilirsiniz” demeye ve halktan “İyi biliriz” sözünü almaya benzer.

Anlatmak istediğim yeniden gönle girmenin yolu samimiyettir, hata ve yanlışlarla yüzleşmektir. Yapılan hatalardan vazgeçmektir. Biz şu şu konularda şöyle hata yaptık demektir. Özür dilemektir.  Mağdur ettikleri kişilerin ayağına gidip "Size/Sana şu şekilde biz yanlış yaptık. Bu hatanın geç farkına vardık veya üzerine yattık. Biz bugün bunu telafi için buradayız" diyerek mağdur veya mağdurlara iadeyi itibar kazandırmak gerekiyor. Çünkü aslan düştüğü veya düşürüldüğü yerden kaldırılır. Böyle yapılmayıp iş, kuru bir özürle geçiştirilme yoluna gidilirse mağdur veya incinmişlerin buna karnı toktur.



***26/02/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde