Ana içeriğe atla

Belediyelerle İmtihanımız

Bir devleti ayakta tutan kurumlarıdır, aynı zamanda bitiren de. Kurumlar görevini layıkıyle yerine getirirlerse bir makinenin dişlileri gibi o devlet teklemeden yoluna devam eder. Dişlilerden biri görevini ihmal ederse makine düzgün çalışmaz. Devlet kurumlarını bir makinenin dişlilerine benzetirsek tekleyen kurum, devleti tökezletir. Devletin belini büken kurumların başında belediyeleri görmekteyim.

Belediyeler gereksiz iddiasında değilim. Çünkü belediyeler olmazsa olmaz kurumlarımızdandır. Yerinden yönetimdir. Kuruluş amacı, işleyişi bakımından vazgeçilmezdir. Çünkü kamu hizmetlerinin merkezi yönetim eliyle taşraya eşit bir şekilde götürülmesi ve bölüştürülmesi zordur. Bundan dolayı mahallinden yönetimlere ihtiyaç duyulmuştur. Belediyeler kanunda yazıldığı gibi çalışırsa kurulduğu yeri yaşanabilir bir şehir yapar. Değilse devletin ve milletin sırtında bir kambur olur çıkar.

Türkiye'deki belediyelerin çoğu kanunda yazıldığı gibi maalesef yönetilmiyor. Ben belediyeleri, başına buyruk kurumlar olarak görmekteyim. Ciddi bir denetim ve incelemeden geçtiğini düşünmüyorum. Siyasi partilerin taşradaki arpalıklarıdır. Çoğu belediye borç batağı içindedir. Özel bir işletme olsalar çoktan iflas bayrağını çekmişlerdi.

Bir şehrin hemen hemen her sorununu çözmesi için kurulmuş bu yapılar, hayırsız evladın babanın servetini haybeye harcadığı gibi gerekli-gereksiz harcamaktadır. Geliri olan belediye de harcıyor, olmayan da. Niye borçlandın, parayı nereye harcadın, hani karşılığında yaptığın hizmet diyen de yok. Belediyelerin tek yaptığı halka şirin görünme adına yaptıklarıdır. Şehrin sorunlarına neşter vuran bir belediye görmedim. Bir taraftan şirin görüneceğim diye ücretsiz hizmet verirken diğer taraftan maliyeti başka kalemler üzerinden vatandaşın sırtına yüklemektedir.

Anlatmak istediğim, belediyeler yaptığı veya yapar göründüğü hizmetlerde çok masum değildir. Yukarıdaki yaptığım değerlendirmeleri çok abartılı bulabilirsiniz. Saygı duyarım ama az bile yazdığımı söyleyebilirim. Belediyelerin hiç suçu olmasa bile kaçak binalar bile başlı başına belediye yönetenlerini ipe götürür. Bana şehrinde kaçak binası olmayan bir belediye getirin, bin kere özür dilerim. Hala bu devirde şehirlerde kaçak yapılaşmadan bahsediliyorsa bence en önemli görevlerini ihmal ediyor belediyeler. Asıl görevini adam gibi yapmayan belediyeler günü kurtaran tali hizmetleriyle tribünlere oynamaktadır.

Paranın neredeyse tek kişi eliyle harcandığı belediyeler, devletin sırtında kambur olmasına rağmen siyasi partilerin vazgeçemediği, hatta genel seçimlerden daha fazla önem verdikleri yerlerdir. Her bir siyasi, parti bir belediye kazanmışsa bir mevzi kazanmış gibi hissediyor kendisini.

Açıkçası kendi kendine yetmeyen, borçlanmaktan başka bir hizmeti olmayan, şehrinin sorunlarını çözemediği gibi sorunları daha da derinleştiren denetimsiz ve sahipsiz belediyelere mutlaka bir neşter vurmamız gerekiyor. Değilse mevcut belediyeler ülkeyi bir borç bataklığına sürükledikleri gibi ülkenin kalkınmasının önünde, en büyük engel olmaya devam edeceklerdir. Yaptıkları en iyi şey harcadıkları veya borçlandıkları paraya kılıf bulmalarıdır. 

Yapılacak seçimlerde başkan olacak kişinin kim ve hangi partiden olduğu çok önemli değildir. Hangisi gelirse gelsin, devletin malını deniz bilip hoyratça harcama yapacak olmalarıdır. Maalesef genel görüntü budur. İstisnalar kaideyi bozmaz.

Gördüğünüz gibi belediyeler başımızın belasıdır. Ne onsuz oluruz ne de onunla onarız. İçinden çıkamadığımız imtihanımızdır belediyeler vesselam!




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde