Ana içeriğe atla

Başa Kakma, Olur mu? ***


—Üstat! Büyüyünce hangi işi yapayım?
—Senin önün açık, hangisini yaparsan yap.
—Yuvarlak bir laf oldu. Sahi hangi işi yapayım?
—Kendini verip yapabileceğin, ibadet aşkıyla çalışabileceğin, sevdiğin ve faydalı olabileceğin bir iş!
—Anladım da. Ne işi? Dünya kadar iş ve meslek var biliyorsun.
—Delikanlı, ben ne dediğimi biliyorum. Seni de anlıyorum. Öyle yuvarlak laf falan etmiyorum. Şunu unutma ki bu ülkede halen mevcut işkollarının çoğu, sen büyüdüğün zaman olmayacak. Çoğu yerini başka mesleklere bırakacak. Kafanı çevir, geriye bir bak! Bu ülke eski mesleklerle dolu. Çoğu yok olup gitti. Sadece bir mesleğe odaklanırsan  kendini, ufkunu daraltmış, hayata dar bir pencereden bakmış olursun. Her meslek kutsaldır. Hangi mesleği yaparsan o işi en iyi yapan olmak için çaba sarf edeceksin. Tuvalet bekçisi bile olsan en iyisi olacaksın. Çünkü en büyük hizmet insanlara ve insanlığa hizmettir. Gittiğin her yerde, girdiğin her işte kaliteni konuşturmanı istiyorum. Terini verip yediğini ve içtiğini helal ettireceksin. Her nerede çalışırsan kaliteni konuşturur, bir farkındalık oluşturursan senin için yükselmenin ve yapacağın hizmetin sınırı yoktur. Bu millet seni bulunduğun yerden alır, zirveye taşır. 
—Sizi geç de olsa çok iyi anladım efendim. Bu süreçte olur ya Allah yürü ya kulum der,  çalışa çalışa, hizmet ede ede zirveye çıkarsam neye dikkat edeyim?
—Burası önemli işte! Çünkü zirveye çıkmak önemli ise de esas önemli olan zirvede tutunmaktır. Bir defa zirveye çıktım diye işi yavaşlatmayacaksın, yaptığım hizmet yeter demeyeceksin. Kendini sürekli yenileyerek hizmet yapmaya devam edeceksin. Yani hizmete doymayacaksın. Çünkü bu millet her türlü hizmete layıktır. Seni de bunun için getirmiştir zirveye. Zirvede kendini tekrarlamayacak, bugününle yarının birbirine müsavi olmayacak. 
—Başka neye dikkat edeyim?
—İş ve hizmet yaparken asla şımarmayacak, kibirlenmeyecek ve başa kakmayacaksın. 
—Ama efendim, yaptığım hizmetler takdir edilmezse...
—Merak etme, bu millet yapılan iyiliği unutmaz. Mutlaka takdir eder. Sonra sen bir hizmeti ifa ederken balık bilmez ise Halik bilir felsefesi çerçevesinde yapacaksın. Görsünler, takdir etsinler diye neler yaptığını sürekli anlatmaya kalkarsan bu millet bunu başa kakma olarak değerlendirir. Bu demek değildir ki yaptığın hizmetleri hiç anlatmayacaksın. Anlatacaksın, ama tadında bırakmak şartıyla. Öyle iki lafından biri yaptıklarını anlatmak olursa bu iş Nasrettin Hocanın şemsiye fıkrasına, Ömer Seyfettin'in diyet hikayesine döner. Unutma ki bu millet her şeye tahammül eder ama yapılan hizmetleri sık sık tekrarı kabullenmez. Ayrıca zirvede daha yapacak işin var iken geçmişi anlatmaya, geçmiş yaptıklarını anlatmaya kalktığın an bil ki yapacağın hizmet bitmiş, kendini tekrarlamaya başlamışsın demektir. Bu da yavaş yavaş seni zirveden indirmeye başlar. Çünkü sen geçmişi hatırlattıkça halk, "Yaptıysan yaptın" deme noktasına gelir, soğumaya başlar ve alternatif arayışına koyulur.
—Anladım efendim! Başka neye dikkat edeyim?
—Ekibini iyi seçeceksin. Seçerken ehliyet ve liyakate azami önem ver. Alımlarda ve yargılamalarda hiç adaletten ayrılma.  İş kendi işin ise işinin içine oğlunu, kızını, damadını kat. Çünkü aile şirketi yönetiyorsun. Ama kamu işi yapıyorsan  çok ehil olsalar bile oğlunu, kızını, eşini, damadını, kardeşini işin başına getirme. Onlara kamuda görev verme. Düşman ve rakiplerin bile senden güven duysun. Çünkü bir toplumda adalet ve güven tartışma konusu yapılırsa gidişat toplumsal çöküntüye gider. Bu, Allah'ın değişmez kanunudur.
—Başka efendim?
—Başta rakiplerin olmak üzere kimsenin kalbini kırma, onların onuruyla oynama. Kimseyi küçümseme, hakaret etme. Nezaketi hiç elden bırakma.
—Efendim, çok teşekkür ediyorum.
—Allah yolunu açık etsin.
—Amin.



***12/02/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde