Ana içeriğe atla

28 Şubat ve Biz (1)


Siyasi tarihimize “Postmodern darbe” olarak geçen 28 Şubat’ın bugün 22.seneyi devriyesi. 28 Şubat 1997 MGK toplantısında alınan tavsiye kararları bir bir uygulamaya konmak suretiyle dindar-mütedeyyin insanlara hayat zindan edildi. Kızlarımız başörtüleriyle okuyamadı, çoğu okullarından atıldı. Kamuda çalışan türbanlılar ihraç edildi. Birçok insanımız uyduruk gerekçelerle yargılanarak soluğu hapishanelerde aldı. Vatandaşın umut bağladığı İHL’lerin orta kısmı kapatıldı. Katsayı ucubesiyle başta İHL’ler olmak üzere meslek liselerine, bölümleri dışında neredeyse üniversite kapıları kapatıldı. Meslek liselerinin içi boşaltıldı, öğrenci sayıları ve verim düştü. Bu okullar kapatılmaktan beter yapıldı. Neler yapılmadı neler! Belli bir kesime hayat hakkı tanınmadı, kamusal alan kendilerine dar edildi dense yeridir.

Postmodern darbenin bize en büyük katkısı “Her şerde bir hayır vardır” ayetinde belirtildiği gibi bizi bize kenetletti, bir ve beraber olduk. Mücadele etmeyi öğrendik. Hatalarımızla yüzleştik. Sabrettik. Şikayetimizi Allah’a arz ettik. Âhımız arşı alaya yükseldi. Ardından Allah bize “Yürü ya kulum! Çok mağdur edildiniz. Dileyin benden ne dilerseniz” dedi. Hayalimizden bile geçirmediklerimizi fazlasıyla bize nasip etti. Halbuki 28 Şubat’ın mimarları, bu kararları üç-beş gün veya birkaç yıllığına almamıştı. Bin yıl devam edecek demişlerdi. Demişlerdi diyorum. Çünkü devam edemediler. Zira korku salan güçleri bir örümcek ağından ibaretmiş. 8-10 yıl sonra esemeleri okunmaz oldu. O gün yürürlüğe konan kara reçetenin izleri yıllara yayılarak bir bir kaldırıldı. Başörtüsü, okullarda ve kamuda serbest oldu. Rektörü de askeri de “başörtülüye selam durdu.” Katsayı eşitsizliği kalktı. Üniversitelerin kapısı her okul türüne ardına kadar açıldı.

Bugünden geçmişe dönüp bakıyorum, belli bir kesimin mağdur edildiği o sürecin üzerinden tamı tamına 22 yıl geçmiş. Bugün biz bu sürecin neresindeyiz? Dünün mağduruyduk. Samimiydik. Bunun sonucunda başarı geldi ve nice yıldır incitilen, mağdur edilen zihniyet başta. Şunu anladım. Mağdur edilen ve bunun bedelini ödeyene Allah, mutlaka bir şans ve imkan veriyor. Biz bugün o şansı kullanıyoruz. Ama şans veya imkanları yerli yerinde kullanabiliyor muyuz? Maalesef buna evet diyemiyorum. Çünkü 28 Şubat sürecinde elimizden alınan imkanları, fazlasıyla geri almamıza rağmen bugün çok değiştik, şımardık, rehavete kapıldık. Çünkü bizimle mücadele eden tüm kaleleri mücadele ede ede hepsini kazandık. Bugün her yerde etkin ve yetkin biz varız. Dün sorun olarak gördüklerimiz bugün yine sorun. Örnek verelim:
*Yumuşak karnımız başörtüsü dün sorundu, bugün de sorun. Çünkü çok garip başörtülüler çıktı. Örtünme şekli de sorun, örtünün altına giyilenler de sorun, davranışlarımız da sorun. Çoğu başörtülüyü görünce "Keşke şu kız, bu haliyle başörtülü olacağına, başörtüsüz olsaydı" noktasına geldik. Keşke dün sadece başörtüsü isteyeceğimize, biraz da huy güzelliği istesek iyi olacakmış. Çünkü Allah her istediğimizi verdi.
*İmam Hatip Ortaokulları yeniden açıldı, lisesindeki katsayı engeli kalktı, İHL'ler yeniden cazibe merkezi oldu, her yere bu okulları açtık. Ama kaliteyi bir türlü yakalayamadık. Çünkü bu okullar belini doğrultacağa benzemiyor, tıpkı diğer meslek liselerinin kalite yönünden yerlerde süründüğü gibi. Önce kaliteyi yakalayıp ardından bu okulları çoğaltalım şeklinde düşünmeyen, her yere İmam Hatip açan yetkililere duyurulur. Maalesef bu okullar kontenjanlarını bile dolduramıyor bugün. Eserinizle gurur duyun yetkililer!
*Ehliyet ve liyakati buzdolabına kaldırdık. Bugün bürokrasiye -sanki bu ülkede başkaları yaşamıyor gibi- bizden olanları veya bizden görünenleri doldurduk. Sözlü mülakatlar en büyük kozumuz. 
(Devam edecek)

Yorumlar

  1. Amin Allah razı olsun senden. Ne de güzel izah etmişsin vaziyeti. Bizler bile yapıcı da gidişatı eleştirebiliyorsak düşün ki muhalefeti yani bizleri mağdur eden o mimarları. Onların eleştirilerilerine tahammülümüz yok gerçi olamaz da. Çünkü onların ki tamamen bir karalama ve yalandan ibaret. Ama senin de söylediğin gibi gerçekler de ortada. Her geçen gün de bir öncesini arattırıyor. Adalet ve güven gittikçe azalıyor. Millet yeni bir çıkış noktası arıyor. Genel başkandan kimsenin bir derdi ve şikayeti yok. İyi niyetinden de kimsenin şüphesi yok. Bunu herkes biliyor ve söylüyor. Gelgör ki etrafındakiler ona gerçekleri göstermiyor. Yapacağımız bir şeyin olmaması bizleri de ziyadesi ile üzüyor. Dua ediyoruz. Yalın bir duanın da geçerli olmayacağını bikerek. Dün 28 şubatçılar tarafından mağdur ediliyorduk şimdi kendimizden bildiklerimiz tarafından mağdur ediliyoruz. Daha çok da bu bizim zorumuza gidiyor. Düşmanın darbesi insanın canını acıtmıyordu. Kendinden bildiklerinden de aynı darbeyi yemesi gerçekten insanın onuruna dokunuyor. Şahsi olarak zerre kadar bir beklentim yok. Adalet sağlansın güven oluşsun mülakat ucubesi ortadan kalksın samimiyet yeniden dizayn edilsin yeter. Adaletin olmadığı toplumlar yok olmaya mahkumdur. Tüm dünya bize umut bağlıyor biz ise kendi aramızda güven sorunu yaşıyoruz. Benim de aklım buna ermiyor. İnşallah dışardan göründüğümüz gibiyizdir. İnşallah her şeyin düzelmesi temennisiyle selam ve dua sizlerin üzerine olsun.

    YanıtlaSil
  2. As Hocam. Adalet ve güveni yeniden tesis etmeden işimiz zor hocam. Şu durumda kimse bize güvenmiyor. Garip olan bu. Güvenin olmadığı yerde diğerleri teferruat olur. Allah bugünlerimizi aratmasın. Çünkü millet sırtını bir dönerse bir daha kolay kolay yüzümüze bakmaz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde