1980
öncesi 70 sente muhtaç bir ekonomimiz vardı. Stokçuluk had safhadaydı. Halk hep
zamları konuşurdu. Halkın pek alım gücü yoktu. Hoş olsa da mal bulunmazdı. Bazı
ürünleri almak için kuyruklara girmek gerekiyordu.
24
Ocak 1980 ekonomik kararlarıyla birlikte piyasa, bol enflasyonlu dönemi yaşadı.
Ama vatandaşın cebi para da gördü.
1994
ekonomik krizini hatırlarım. Çünkü bizzat yaşadım. İliklerime kadar hissettim.
Güçlükle geçindim. 94 krizinden hatırımda kalan, askere gitmeden önce Mark borç
almıştım. Yanlış hatırlamıyorsam 100 Mark 5 bin lira iken iki ay sonra askerden
geldiğimde 100 Mark 20 bin lira olmuştu. Paramızdan sıfırların atılmasıyla
birlikte bin veya milyonu karıştırabilirim. Ama iyi bildiğim, paramızın Mark
karşısında 4 kat erimiş olmasıydı. (O zamanlarda halk arasında Mark, Dolardan
daha fazla yaygındı.)
2001
krizi öncesi piyasada yaprak kıpırdamadığını söyleyebilirim. Paramız pul olmuş,
dolar karşısında erimiş, fiyatlar uçmuş, işsizlik artmış, iflaslar baş
göstermişti. Televizyonlarda çalışanların maaşlarını gününde alıp
alamayacakları konuşulur olmuştu. Bu krizde dönemin başbakanına yazar kasa atılmıştı.
Cumhurbaşkanı Sezer'in toplantıda Başbakan Ecevit'e Anayasa kitapçığını
fırlatması, geliyorum diyen krizin fitilini ateşlemişti. Sonrası ortalık toz
duman olmuştu.
Kriz ortamı demek maliyetlerin
artması demektir. Fırsatçılara gün doğması ve daha fazla para kazanma hırsı
demektir. Böyle ortamlarda bugün aldığımız ürünü ertesi gün aynı fiyattan almak
mümkün değildi. Öyle de oldu. Çünkü fiyatlar yukarıya doğru durmadan değişiyordu.
Krizi kucağında bulan veya gelecek krizi daha önce ön göremeyen veya tedbir
almayan/alamayan hükümet ne yapacağını bilemez veya bir acizlik içine girer,
para bulup piyasaya para süremezse fiyatlar uçar gider. Bu demektir ki piyasa
hükümete güvenmiyor.
2001 krizi olduğunda ekonomiyi
ayağa kaldırsın diye Dünya Bankasında çalışmakta olan Kemal Derviş'i ekonomiden
sorumlu devlet bakanı yaptık.
2001 krizi yıkıcı etkisini iyice
hissettirdiği dönemde "Bu aşamadan sonra oy kullanmada ideolojik yaklaşmayacağım.
Eğer bir parti, bugünkü aldığım ürünü, yarın aynı fiyattan alabileceğim
garantisini verirse oyum o partiyedir. İstersen bu partinin ideolojisi
dinsiz-imansız olsun, oyumu o partiye vereceğim" demiştim.
Öcalan'ın paketlenip bize
verilmesinin ardından oy patlaması yaparak koalisyon hükümeti olan partiler,
ekonomik krizin ardından erken seçim kararı aldı. Krizi iyice hisseden ve
krizle boğuşan halk, ekonomik krizin faturasını başta koalisyon ortağı partiler
olmak üzere diğer merkez sağ partilere de çıkardı. Hepsini baraj altı yaptı.
Meclis'e sadece iki parti girebildi.
2001 yılında yeni kurulmasına
rağmen aynı yıl girdiği ilk seçimde halkın teveccühünü kazanarak tek
başına iktidara gelen parti; kolları sıvadı, ekonomiyi döndürülebilir noktaya
getirdi. Hem enflasyonla mücadele edildi, hem yatırımlar yapıldı, ülke
şantiyeye döndü. Bütçe disiplininden ödün verilmedi. Enflasyon tek haneye
indi. Vatandaşın parası bereketlendi, alım gücü arttı. Ürünlerin fiyatı
değişmedi, uzun yıllar yerinde saydı, hatta geriledi.
2007 dünya krizi girdi araya. Fakat
bu kriz bizi çok etkilemedi, teğet geçti.
Hükümete güvenen dış piyasa,
ülkemizi sıcak paranın cenneti yaptı. Ülkeye para aktı. Zaman zaman inişli,
çıkışlı bir seyir izlese de son üç beş seneye gelinceye kadar yatay seyir
izleyen oturmuş bir ekonomimiz vardı.
Nihayet geldi geliyorum, epeydir
geciktim diyen ekonomik kriz -biz her ne kadar kriz olarak kabul etmesek de-
2018'de geldi, bizi buldu. Şimdi 2019'dayız ve iliklerimize kadar hayat pahalılığını
hissediyor ve yaşıyoruz. Bizi ne zaman terk eder, kanımızı daha ne kadar emer
ve bizi ne kadar soyar, bize neye mal olur, bilinmez. Şimdiki krizin en büyük
avantajı her şeye hakim tek başına bir hükümetin olması. Hükümet piyasaya
müdahale edebiliyor, denetim yapabiliyor. Düşünün ki böyle bir krizde güçsüz
bir koalisyon hükümeti olsun; piyasa alır, başını giderdi.
Kriz, vurucu etkisini iyice
hissettirmeden genel seçimleri erkene alan hükümet, şimdi mahalli de olsa yine
bir seçim sınavında. Ekonomideki iyileştirmelerinden dolayı bu partiyi kaç
defadır iktidara taşıyan halk, bakalım bu seçimde ne yapacak? Önceki krizlerin
faturasını hükümetlere çıkararak kırmızı kart gösteren halk, bu seçimde
hükümete kart gösterecek mi yoksa bir şans daha verecek mi? Çünkü ekonomi,
siyasette belirleyicidir. Vatandaşın cebine dokunursa kimsenin gözünün yaşına
bakmaz. Bekleyip göreceğiz.
Allah bizi, altından
kalkamayacağımız ekonomik krizlerle imtihan etmesin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder