Ana içeriğe atla

Var mı Bu Veliyi Eğitecek Olan? (1)


Günümüzde öğretmenlerin yaptığı yazılıların ve verdikleri ders içi etkinlik puanlarının öğrenci, veli ve merkezi sınavlar nezdinde pek bir değeri yok. Daha doğrusu notun/puanın bir önemi yok. Bunda sınıfta kalmamanın ve verilen notların, merkezi sınavlarda katkı yapmamasının etkisi büyüktür. Verilen notlar sadece öğrencinin teşekkür ve takdir almasında önemli. Başka da bir anlam ifade etmiyor. 

Öğretmenlerin verdiği bu notların, çocuğun geleceğinde bir etkisi olmamasına rağmen bazı velilerin okul ortamına gelip çocukları adına not istediklerini görünce “Çocuğundan önce bu veliyi eğitmek lazım” diyesi geliyor insanın. Not dilenirken edebini takınıp haddini bilse eh diyeceğim.

27 yıllık öğretmenlik hayatımda sayıları az olmakla beraber öyle veliler gördüm ki “Bu veliye göre bu çocuk, çok çok iyi” dediğim oldu çoğu zaman. Öğretmenleri en fazla uğraştıranlar da maalesef öğretmen velilerdir. Güya öğretmenleri en iyi anlamaları gereken kesim! İnsanı üzen de meslektaşının bile kendisini anlamaması. İşin garibi çocuklarını koruma adına bu tip velilerin  bu yaptıkları, meslektaşlarını üzse de en büyük zararı kendi çocuklarına vermektedirler. Tecrübeyle sabittir bu.

Size bir meslektaşımın karne haftası bir öğretmen veli ile aralarında geçen diyalogdan kısaca bahsetmek istiyorum: 6.sınıflara giren öğretmen, sene başında öğrencilerine, sınıf içi etkinlik puanını ne şekilde vereceğini açıklar: “Üç tane sınıf içi etkinlik puanı vereceğim. İki tanesini sizin sınıf içi performansınıza göre diğer bir tanesini de performansınızı ölçmek için test usulü iki tane daha sınav yapacağım. Bu iki sınavın ortalaması ne ise onu, diğer sınıf içi etkinlik puanı olarak vereceğim” der. Amacı hem öğrencileri çalışmaya sevk etmek, hem yüksek puan almalarını sağlamak, hem de yaptığı bu sınavlar vereceği sınıf içi etkinlik puanı için birer dayanak olsun. 

Girdiği dört sınıfın toplam öğrenci sayısı 170 civarındadır. Her birine sene başında koyduğu bu karar gereği puanlarını verir. Hiçbir veli ve öğrenciden itiraz yok.

Karne haftası, kendisi de öğretmen olan bir öğrencisinin velisi çıkagelir. Veli isyanlarda. Durdurabilene, sakinleştirebilene aşk olsun! Çünkü veli, öğretmenin verdiği bir sınıf içi etkinlik puanından şikâyetçidir. Önce sınıf öğretmenine gider. Sınıf öğretmeninin yönlendirmesiyle veli, ders öğretmeniyle görüşür. Öğrenci sınavlardan 100 ve 95 almış, sınıf içi etkinlik puanı olarak öğretmen 100, 100 vermiş, üçüncüsüne ise öğrencinin ilave sınavlardan aldığı 90 ve 95'in ortalamasını aldıktan sonra öğretmen, tek puan olarak girmiş sisteme. Öğretmen, bu puanları ne şekilde verdiğini bir de veliye anlatmış. Ama veli ikna olmadığı gibi öğretmenden sınıf içi etkinlik puanını yüze çıkarmasını ister. Öğretmen, böyle bir şey yapmasının diğer öğrencilere haksızlık olacağını söylemesine rağmen veli, "Çocuğunun başarılı bir çocuk olduğunu, bu ayrıcalığı hak ettiğini, şayet bu puanı 100'e tamamlamazsa müdüre çıkıp oradan düzelttireceğini, bu işlerin böyle yapıldığını, düzeltmezse okuldan çocuğunu alacağını, çünkü çocuğunun okuldan nefret eder hale geldiğini..." bir bir  sıralar. Daha başka şeyler de söyler. Çünkü densizliğin sınırı yoktur. Bunu ancak edep ve haya engeller. O da eksikse söyler, karşısında genç bir bayan olduğuna aldırmadan...

Çalıştığı okula bu sene il dışından gelen idealist öğretmen, terbiye sınırlarını aşan bu velinin konuşmasına çok üzülür. Çünkü böyle bir olayla daha önce  hiç karşılaşmamıştır. Kendisinden bu olayı yazı konusu edineceğim, bana olayı kısaca aktarabilir misin, dediğimde olayın üzerinden üç hafta geçmesine rağmen hala olayın etkisinden kurtulamadığını sezdim. Ne edersiniz ki sapı bizden. Sapı bizden olan böyle yaparsa varın siz öbür velileri düşünün diyeceğim ama diğer veliler bu tiplerden çok ehven.

İyi ki verdiğimiz notların merkezi sınavlarda bir etkisi yok. Şayet etkisi olsaydı belki de bu veli, yedi puan için kavga bile ederdi. 

Bence, öğrenciden önce bu tür velileri eğitmek lazım. Var mı bu veliyi eğitecek olan? Kendisine güvenen çıksın ortaya! 




Yorumlar

  1. Gene 12 den vurmusunuz müdürüm

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim. Vurmaz mıyız? Göre göre, duya duya iyice tecrübelendik. Bir durum tespiti yaparak içimizi döküyoruz. Başka da elimizden bir şey gelmiyor.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde