Ana içeriğe atla

Siyasilerimiz Bu Ülkeyi Vatandaş Kadar Düşünmüyor ***


—Şu siyasilerin çalışmalarına bak! Gece gündüz demeyip durmadan koşturuyorlar. Herkes bunlar gibi çalışsa bu ülkenin çözülmedik sorunu kalmaz. 
—Ne yapıyorlar da?
—Baksana! Belediye Başkan adaylarını belirlemek için toplantı üzerine toplantı yapıyorlar. Bir şehre hizmet edecek en iyi belediye başkanını tespit için kılı kırk yarıyorlar. Bir belediye daha fazla kazanmak için gerekirse ittifak içinde yer alıyorlar. Memleket için yanıp tutuşuyorlar.
—Evet!
—Bu kadar açıklamama tek kelimeyle evet dedin. Gününde mi değilsin, yoksa açıklamamdan hoşnut mu olmadın?
—Aynı görüşte değilim. Keşke açıkladığınız gibi olsaydı.
—Sebep?
—Açıkçası siyasilerin çok memleketi düşündüklerini sanmıyorum. Hepsi demeyeyim ama çoğu kendi ikballeri peşinde. Tüm çabaları da bundan ibaret. Yani memlekete hizmet, öncelikleri değil.
—Katılmıyorum bu görüşünüze. Bana bir örnek verebilir misin memleketi düşünmediklerine dair?
—Örnek çok. Ben sana en yakın bir örnek vereyim. Biz en son seçimi ne zaman yapmıştık? 
—24 Haziran 2018'de.
—Süresinden önce erken genel seçim yaptık değil mi?
—Evet…
—Şimdi yeni bir seçime daha gidiyoruz, değil mi? Bu sefer mahalli idareler seçimi. Erkene alınan genel seçimle şimdi yapacağımız seçim arasında ne kadar süre var?
—9 ay var  iki seçim arasında.
—Bu iki seçim birleştirilemez miydi?
—Olurdu ama böyle düşündü Meclisimiz. Nereye varmak istiyorsun?
—Seçim demek sınıf başkanı seçmek değil, bir maliyet ister. Hem de büyük maliyet. 
—Ama seçimler demokrasinin bir gereği. Masraf olacak diye seçim yapmayacak mıyız?
—Elbette yapılacak. Seçimsiz olmaz. Benim demek istediğim siyasilerimiz kendi çıkarları kadar ülkeyi düşünselerdi, bu iki seçimi birleştirirler ve memleket dokuz ay arayla iki seçim masrafı yapmaz ve bu işten en az masrafla kurtulurdu.
—Ama ikisi ayrı seçim!
—Olsun, fark etmez. Muhtarlık ve belediye başkanları için iki sandık daha fazla konurdu. İki seçimi yaptıktan sonra ülke önüne bakar, ülkenin çözüm bekleyen sorunlarına neşter vurulurdu. Seçim dediğin sandık gününden ibaret değil ki! Bunun için bir süreç lazım. Biz geçen Nisan ayından bu Mart sonuna kadar seçimle uğraşıyoruz. 
—Doğru söylüyorsun. Fakat partilerin kendi parası değil mi seçimde harcadıkları?
—Değil maalesef. Yüzde üç ve üzeri oy alan siyasi partiler, aldıkları oy oranlarına göre her seçimde hazineden seçim yardımı alırlar. Yani seçim atmosferinde harcanan para senin, benim, bu milletin öp öz parasıdır. İnan seçimde harcadıkları kendi paraları olsa masraftan kaçınmak için iki seçimi birleştirirlerdi.
—Haklısın.
—Başka örnek ister misin?
—Hayır, sadece bu örnek bile siyasilerin kendi çıkarlarının, memleketin çıkarından daha önce geldiğini göstermektedir.

***21/02/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


Yorumlar

  1. Siyasetin kötü yüzünü görmek istemiyorum diyeceğim ama pek de iyi bir tarafı yok gibi. Gördüğüm kadar ıle çıkar ve menfeat için siyesete girilmiş. Çıkar varsa siyaset var. Siyasette dürüstlük kalmamış. Al birini vur ötekine. Hatayı sen yaparsan doğru başkası yaparsa yanlış. Böyle mantık olur mu? Ben hep söylerim başkalarının yaptığı hatayı sen de yaparsan onu eleştirmeye hakkın olmaz diye. Bir yere adam mı alınacak listeler gidiyor. Yapılanın yalışlığını söylediğinde sen göndermezsen başkaları göderiyor denilip yapılanın meşru olduğu söylenilmeye çalışılıyor. Ne edersin ne yaparsın nereye gidersin. Gidilecek dürüst bir yer var mı? Yok. Allah hepimizi dürüst siyasilerle karşılaştırsın. Amin

    YanıtlaSil
  2. Amin Ramazan Bey! Siyasette olup biteni dediğiniz gibi hepimiz görüyoruz. Maalesef siyaset ve çıkar bir arada yürüyor. Bu, dün böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak. Tüm bunlar olurken siyasilere çok kızamıyorum. Çünkü siyasiler de içimizden çıkıp giden bizim aynamız kişilerden oluşuyor. Şundan eminim ki biz dürüst olmadan siyaset de dürüst olmaz. Bu durum siyasette böyle olduğu gibi hayatın diğer alanlarında da böyle. Her alanda dejenere olmuşuz. Bugün çıkar prim yapıyor, işimizi çıkardığımıza bakıyoruz. Kimse torpile yeltenmezse siyasiler bu kapıdan girmezler. Sonuç bizde bitiyor her şey.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde