Ana içeriğe atla

Öğretmenim! Niye Ders İşliyorsun?

—Çocuğum! Bak ders anlatıyorum, lütfen dersi dinler misin? Sonra nerede senin defter, kitabın?
—Evde kaldı, getirmedim.
—O zaman arkadaşının kitabından takip et. Anlatılanları da bir kağıda not al, eve varınca geçersin.
—Dersi dinlemek istemiyorum.
—Niçin?
—Sıkılıyorum. Dışarı çıkıp top oynasak olmaz mı? Ya da film izlesek.
—Ders ne olacak? Sonra sen bu okula niçin geliyorsun?
—Hep ders ders ders...
—Başka ne yapacaktık?
—Ben ders işlemek istemiyorum.
—Dersi dinlemezsen merkezi sınavlarda başarılı olamazsın.
—Niye başarılı olmayayım ki? Ben kendime güveniyorum.
—Dersi dinlemeden, çalışmadan bir de kendine güveniyorsun. Evladım! Bu işler çalışmadan olur mu? Milyonlarca insan çalıştığı halde başaramıyor. Sen nasıl başaracaksın?
—Ben başaracağım. Öğrenciler boşuna ders dinleyip sınava hazırlanıyorlar.
—Başka ne yapacaklardı?
—Anlamıyorum sizi ve ders çalışan öğrencileri. Sınav sistemi değişti. Bundan sonra ders çalışmaya gerek yok bence.
—Oğlum! Biz de seni anlamıyoruz. Bu ülkede nice sınav sistemleri değişti ama değişmeyen tek şey öğrencilerin çalışması. Değişirse değişsin. Bu işler çalışmadan olur mu?
—Bu sınav sisteminin diğerlerinden bir farkı var: Sorunun içinde cevabı olacak. Formül mü lazım? O da olacak. Bilgi mi lazım? Soruda o da olacak. Yani o soruyu cevaplamam için ne gerekiyorsa o sorunun içinde hepsi olacak. Bakan böyle dedi. Duymadınız mı? Bu durumda sınavlara önceden hazırlığa gerek yok.
—Tamam söyledi, duyduk. Ama?
—Öğretmenim! Hala ama diyorsunuz.  Soruda her şey varsa çalışmaya, dersi dinlemeye hatta okullara gerek var mı? Bırakın çocukluğumuzu yaşayalım.
—Oğlum! Kafanda hiçbir bilgi olmayacak mı?
—Ne gerek var? Hepsi var orada zaten.
—Allah'ım bana sabır ver, aklıma mukayyet ol.
—Öğretmenim! Hiç boşuna sinirlenme! Durum aynen böyle ve ben doğru yoldayım.
—Oğlum! İyi de okula niye geliyorsun o zaman?
—Ailem zorlamasa gelmem aslında. Ama annem babam çalışıyor. Evde gün boyu bir başıma oturamam ya. Sıkılırım. Anlatabildim mi?
—Gayet iyi anlaşıldı evlat! Sen bu düşüncede olmaya devam et. Ben de dört gözle senin sınava gitmeni ve sonuçların açıklanmasını bekliyorum.
—Öğretmenim, bir şey sorabilir miyim? Madem beni anladınız. Bu durumda benim defter, kitap getirmeme gerek var mı?
—Biz ne dersek boş nasılsa. Sen istediğin şekilde derse gelmeye devam et. Senden tek istediğim, biz diğer arkadaşlarınla ders işlerken gürültü yapmaman.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde