Ana içeriğe atla

Telefonda Şiir Dinletisi *

Akşam biraz haberlere baktım, biraz telefonu kurcaladım. Ne haberlerde bir iç açıcılık var, ne de sanal âlemde. Dinledikçe ve okudukça insanın içinin daralmaması  mümkün değil. Yorgunluğun üzerine üzerime bir de üzüntü çöktü, içim daralmaya başladı. Yeter ki sen iste, o gelir zaten seni bulur. 

Ne yapayım ne edeyim; şu kanal, bu kanal derken 21.00 gibi telefonum çaldı. Arayan, hayatımda olumlu iz bırakan ve unutmadıklarımdandı. Hiç hatırımdan çıkmayan biri desem yanlış olmaz. Hal-hatırdan sonra "Vaktin varsa bir şiir okuyayım" dedi. Var elbet, buyurun" dedim. "Sonuç Ne?" başlıklı kendi yazdığı şiirini okudu. O okudu, ben dinledim. Dinledikçe  içim açıldı, keyfim yerine geldi, içimdeki daralma çekip gitti. Mest oldum desem abartmış olmam. Okuduğu şiirin son kıtasına geldiğini "Manasızım..." deyince anladım. Her ne kadar tevazu göstererek kendisine "Manasız" mahlası verse de hem kendisi, hem de şiiri derin manalar yüklü. Şiirin bitiminde "Bir daha görüştüğümüzde de diğer kitaptan okuyayım" dedi. İnşallah, memnuniyetle dedim. Karşılıklı hayır dilekleriyle vedalaştık. Telefonu kapattıktan sonra kafamda oluşturduğum dertlerim gitti. İlacım şiirmiş meğer.

Yaşı yetmiş olmasına rağmen eğitimden kopmadan şiir yazmaya devam eden bu şairimizin dört kitap olacak bir şiir koleksiyonu var. Dile kolay 600 şiir basılmayı bekliyor. Ama hala bastıramadı. Tam basıldı, basılacak derken eseri sponsora takıldı. Malum ekonomik bir darboğazdan geçiyoruz. İki kitap halinde çıkacak olan kitabını bir emekli maaşıyla bastırması mümkün değil. Az sayıda bastırmayı düşündüğü kitaplarını parayla satmayı da düşünmüyor: Eşe-dosta hediye edecek.  En büyük ideali, şiirlerinin kitap haline getirilmesi ve şiirlerini şiir severlerle buluşturmaktır. Umarım şu anda deneme olarak 2 cilt halinde hazırlanan şiir kitaplarına bir gün kavuşuruz.


Şimdi gelelim telefonda şiir dinlemeye tekrar. Hepimiz okulda, törenlerde, eş-dost ortamlarında ve televizyonlarda şiir dinlemişizdir. Ama telefonda şiir dinleyeniniz olmamıştır herhalde. Ben 2019’un ilk Cuma akşamında bu şerefe nail oldum. Demek ki konuştuğumuz, mesajlaştığımız, yeri geldiğinde oyun oynadığımız ve elimizden bir türlü düşürmediğimiz cep telefonlarını şiir okuyarak da değerlendirebilirmişiz. Yeter ki bu şairimiz gibi biz faydalı yerlerde kullanmak isteyelim.


Duygulu biri olsam da şiirle pek aram yok. Ortaokul çağlarında iken bir ara ben de şiir yazmaya merak sardım. Yazdığım şiirleri okudukça “Bir şair olsa olsa ancak bu kadar olur. Bunları saklayayım, ileride tekrar okurum” der, duygulanırdım. Birkaç hafta sonra şu beni duygulandıran şiirlerimi bir daha okuyayım diye açıp baktığımda şiirlerimi hiç beğenmedim ve hepsini imha ettim. Bir daha da şiir denemem olmadı. Çünkü şiir yazmak, kelimelere anlamlar yüklemek kolay değil, yani -benim gibi- her insanın harcı değil. Şiir yazamasam da bazı şiirleri okumaktan, okuyanı dinlemekten geri kalmam. Hele bir de okuyan ve yazan yaşantısıyla örnek biri olursa dinlemeye doyamam. İşte Cuma akşamı dinlediğim şiir de bu tür şiirlerden biriydi. Şiirlerinin kitap haline getirilmesini dört gözle bekliyorum.

Telefonda sana şiir okuyan kimdi derseniz, benim ilkokul öğretmenim Mustafa Varel’den başkası değildi. Hiçbir maddi menfaat beklemediği kitapları inşallah bir gün basılır ve ileride kendisi için bir sadakayı cariye olur. Allah kendisinden razı olsun.

* 07/01/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde