Ana içeriğe atla

Bir Toplum Kendini Değiştirmezse *


Kur'an'ı Kerim'de Rad Süresi 11.ayette Allah "Bir toplum kendini değiştirmediği müddetçe Allah hiçbir topluluğu değiştirmez" buyurmaktadır. Başka ne diyor Allah? Bir de Enfal 53.ayete bakalım: "Çünkü bir topluluk kendisini değiştirmedikçe Allah onlara verdiği nimeti değiştirecek değildir." Şimdi bu ayetler ne demek istiyor?

Bu ayetler Allah'ın değişmez dediği sünnetullah adını verdiği toplumsal yasalarıdır. Ne demek bu yasa? “Bizim âlimlerimizin sık sık tekrar ettikleri sünnetullah (Allah’ın yasası) -konumuz bağlamında- şudur: İyi eğitilmiş, uzmanlığa saygısı olan; dürüst, düzenli ve disiplinli çalışan; yöneticisiyle halkıyla israf etmemeyi, ürettiğinden fazla tüketmemeyi, sade yaşamayı kültür haline getirmiş, hukuk ve ahlak kurallarında istisna oluşturmamayı ahlak yasası olarak içleştirmiş toplumlar başarılı olurlar. Böyle toplumlar, savaş gibi büyük felaketler dışında, mesela şu günlerde bizim yaşadığımız ekonomik sıkıntıları, dolayısıyla buradan kaynaklanan, toplumsal ve siyasal sorunları yaşamazlar. Çünkü o toplumlarda ahlak ve hukuk bakımından bir iş yanlışsa her zaman ve herkes için yanlıştır. Bu sebeple öyle toplumlarda çoğunlukla sürprizler azdır; devletiyle halkıyla herkes işini objektif kurallara ve ilkelere göre yaptığı için geleceği öngörmek kolaydır ve projeler, planlar genellikle tutar. Bu da o topluma ve o ülkeye içeride ve dışarıda güven oluşturur.

Umumiyetle ilkeli ve kurallı toplumlar daha az sorun yaşarlar. Çünkü bu toplumlarda kurallar toplum yararı gözetilerek belirlenir ve işletilir; ilkelere ve kurallara göre yaşama alışkanlığı okullarda verilir. Bu sayede kurallar ne kişiler ne kesimler ne de devlet adına, özellikle de din adı kullanılarak ihlal edilmez, istisnalar yapılmaz.” (Mustafa Çağrıcı)

Şimdi bu değişmez yasalar çerçevesinde İslam dünyasının durumuna bir bakalım. Hangi İslam dünyasına bakarsak bakalım, bu dünyanın durumunun içler acısı içerisinde olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz. Bu durum, Allah'ın İslam dünyasına verdiği bir kaderi değildir. İslam dünyası bu durumu kendisi kader haline getirmiş ve mevcut durumunu değiştirmemek üzere direniyor. Yani muhafazakarlık yapıyor. Kimse bu durumdan memnun değil, fakat mevcudu korumayı marifet sayıyor. Değişip gelişelim diyen az sayıdaki insanlar da tu kaka yapılıp dışlanıyor. Sonuç; ekonomide, siyasette, teknolojide, ticarette dökülüyoruz.

Başta yazdığım sünnetullah yasalarına tekrar dönersek nimetlere kavuşmak istiyorsak her alanda topyekûn mücadele etmemiz gerekiyor. Bu mücadelede işin kolayına kaçma yerine taşın altına elimizi uzatmalıyız. Hele İslam dünyası öncelikle kurtarıcılardan kurtulması lazım. Çünkü bizde biri gelecek, bizi kurtaracak kolaycılığı var. Öyle ben çalışmayacağım, işin kolayına kaçacağım, biri gelip beni kurtaracak olmaz. Bu anlayıştan kurtulmadıkça İslam dünyası mevcut durumunu da koruyamaz. Gittikçe daha kötüye gider.

Bir kişi veya toplum mevcut durumunu korumak ister; açılım, değişim ve gelişmeye karşı çıkarsa Allah bu toplum veya kişiyi değiştirmez, aynı hal üzere devam etmelerine onay verir. Yine bir toplum veya kişi çalışıp çabalar, mevcut durumundan kurtulmaya çalışırsa Allah o toplum veya kişinin önünü açar, gelişme ve değişmelerinin önünü açar.

*08/02/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde