Ana içeriğe atla

Bir Öğretmen Niçin Yönetici Olmak İster?

—Sana yüz puanlık bir soru. Hazır mısın?
—Sınava mı tabi tutacaksın?
—Est. Seni konuşturup tecrübenden faydalanmak istiyorum.
—İyi. Sor bakalım!
—Sorumluluğu çok, fakat yetkisi olmayan bir geçici görev.
—Sorumluluğu çok, yetkisi yok... Bu ne demek şimdi? Olur mu böyle şey? Sorumluluk verilmişse yetkisi de olmalı. Yetkisi olmayan sorumluluk ne işe yarar? Bu, neye benzer, biliyor musun? Bir kuşun kolunu, kanadını kırmışsın, haydi uç. Uçamazsan sen bilirsin demektir bu. Böyle bir görev olamaz. 
—Var maalesef!
—Afrika'da bir ülkede mi bu görev?
—Hayır bu ülkede.
—Ne olabilir ki? Biraz kopya verebilir misin? En azından meslek grubunu söylerek soruyu bilmeme yardımcı ol.
—Öğretmenlik diyelim.
—Eğitim uzmanı diyeceğim ama bunlar da ne sorumluluk var, ne de yetki! Bu değil. İl-ilçe milli eğitim müdürü veya şube müdürleri diyeceğim. Bunlarda hem yetki, hem de sorumluluk var. Üstelik geçici görev de değil.
—Çok yukarı çıkma, in biraz aşağıya!
—Okul müdürü olmasın senin dediğin.
—Tam üstüne bastın, kaldır ayağını. Yüz puanı aldım ama biraz zor oldu.
—Güç de olsa buldum. Ama katılmıyorum. Okul müdürlerinin sorumluluğu çok, yetkisi yok ise o zaman ne diye öğretmenlerin çoğu müdür olmak için koşuyor?
—İşte ben de bunu öğrenmek için sana soru sordum. Ama görüyorum ki sen bana soruyorsun. İşte ben de bunu anlamaya çalışıyorum.
—Öğretmenliğe göre müdürlüğün avantajı olmalı.
—Keşke olsa, o da yok.
—İnanmıyorum.
—İnansan iyi olur. Zira müdür olarak görevlendirilen dört yıllığına görevlendirilir. Dört yıl sonunda kendisine görev verenler müdürden memnun ise bir dört yıl daha uzatırlar. 8 yılın sonunda aynı okulda görev yapamazsın. Başka bir okula geçmesi gerekiyor. Görev yaptığı sürede hata yaparsa veya kendinden memnun kalınmazsa görevlendirmeye yetkili olan, süresi dolmadan görevlendirmeyi iptal edebilir. Görevden el çektirilen müdür idari mahkemeye de müracaat edemez, etse de dava lehine sonuçlanmaz. Bu aşamadan sonra tekrar öğretmenliğe dönmesi gerekir, neresi boş ise kendini orada bulur. 
—Maddi menfaati yok mu?
—Yok, hatta öğretmenlerine göre daha dezavantaja sahip. Öğretmeni yeri geldiği zaman müdüründen yüksek alır.
—Sorumluluğu çok, yetkisi yok, maddi olarak emsallerine göre dezavantajlı ise bu geçici göreve bu öğretmenler müdür olmak için niçin koşar?
—Davulun sesi uzaktan gür geldiği için ben bu işi daha iyi yaparım diyerek çoğu kimse kimseyi memnun edemediği bu göreve talip olur. Göreve gelir gelmez de pişman olur. Çünkü işler göründüğü gibi değildir. Naçar devam eder.
—Durum aynen bu şekil mi?
—Maalesef aynen böyle.
—Eğer durum bu ise müdürlüğe talip olanın aklından zoru olması lazım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde