Ana içeriğe atla

Bir Siyasi Parti mi Kursam Acaba?

—Beklediğin başkan adaylığı gelmediğine göre bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun?
—Bir parti mi kursam diyorum.
—Parti kurmayı kolay mı sanıyorsun? Tüm Türkiye'de teşkilatlanabilmen için para lazım. Haydi parayı buldun, ekip gerek. Ekibi de buldun diyelim, halkta bir karşılığın olacak mı? Malum yüzde 10 barajı var.
—Kolay değil elbet. Siyaset zoru başarma sanatıdır. Biz de sanatımızı göstereceğiz. Ayrıca baraj problemi yaşayacağımızı sanmıyorum. Olursa da sorun olmaz.
—Sorun olmaz olur mu? Baraj altında kalınca siyasetin bir anlamı olur mu?
—Türkiye yeni sistemle birlikte ittifaklar yapıyor. İrili-ufaklı partiler bir araya geliyor. Bizim parti de ittifakların birinde yerini alır. Bu işe 3-5 vekil ile başlasak fena olmaz.
—Buna da tamam diyelim. Seçmenler kutuplaşmış durumda. Her biri takım tutar gibi partisine oy veriyor. Senin partin hangi kesime hitap edecek?
—Niyetimiz Türkiye partisi olmakla birlikte kararsız seçmeni kararlı hale getirmektir. Açıkçası partisi olan seçmenden ziyade kararsız seçmen bizim seçmen kitlemiz olacaktır. Her seçim öncesinde nereden baksan yüzde 20-25 civarında bir kitle var. Bu kesimin oylarına talip olacağız öncelikli olarak. Ardından her seçimde sandığa gitmeyen yüzde 15'lik bir kesim var. Bunları sandığa getirmek ikinci hedefimiz. Bir üçüncü kesim daha var: Tepki oyları. Bnların da oylarına talip olacağız. Partilerine kızan bize gelebilir.
—Diyelim ki kararsızları, sandığa gitmeyenleri size oy vermesi için çaba sarf ettiniz, tepki oyları gelmedi, yaptığınız ittifaklar da fayda etmedi, siyasette fazla bir varlık gösteremediniz. Bu durumda kurduğunuz bu partiyi feshetmeyi düşünür müsünüz?
—Dediğiniz gibi olmaz da... Diyelim ki seçmenin güvenini kazanamadık, ittifaklar fayda vermedi. Bu durumda pes etmek yok. Partimiz Türk siyasetinde tabela partisi olarak yerini almaya devam edecektir. 
—Tabela partileri ha var, ha yoklar. Her seçim girerler, binde bir bile oy alamıyorlar. Partilerini feshetmeyip hala durmalarının bir anlamı var mı?
—Diğer tabela partileri için bir şey söyleyemem ama bizim tabela partimiz siyasetimize bir renk getirecektir, siyasetten uzak olanları bile siyasetin içine çekecektir. Çünkü onlara güven verecektir.
—Ne rengi getirecek, ne güveni vereceksiniz? Zaten halka güven verseydiniz halk size oy verirdi.
—Öyle deme! Halkın arasında biz yapamayız diye siyasetten uzak duran o kadar insan var. Benim parti kurduğumu gören vatandaş "Bu da siyaset yapıyorsa biz hayli hayli yaparız" deyip siyasete girecektir. Siyasetten uzak kalanların kendilerine güven duymalarını sağlayacaktır bu yaptığımız. Bu da bizim siyasetimize katkımız olsun.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde