Ana içeriğe atla

68'inde İkinci Baharı Yaşamak *


Zaman zaman otobüs durağında karşılaşıp hal-hatır sorup şahsen tanıdığım bir öğretmen emeklisiyle bugün durakta tekrar karşılaştım. Selamlaşıp hal hatırdan sonra yanımıza biri daha yaklaştı: "Evlenmişsin yeniden, hayırlı olsun" deyince ben de hayırlı olsun dedim.

İkinci evliliğini yapan emekli öğretmenin sevincine diyecek yoktu. Zaten çok konuşan biriydi. İyice açıldı. Konuştukça konuştu. Az sonra otobüs gelince de bizi bırakıvermedi. Dörtlü koltuğa oturduk. Nasıl evlendiğini anlattı:

Rahmetli hanım vefat edeli iki yıl oldu. Kanser hastasıydı. Tedavisi için çok uğraştım. Son zamanlarında durumu iyice kötüleşince kendisine durmadan hizmet ettim, hiç yüksünmedim.
Vefatından önce çocuklarımı topladı. Benim beş çocuğum var. Hepsi de benim gibi öğretmen. Onlara "Ben öldükten sonra kemiklerimin sızlamasını istemiyorsanız babanızı evlendireceksiniz. Babanız kendi başına yapamaz, sizin yanınıza da gelip kalamaz." dedi.

Eşim vefat edeli iki sene oldu. Eş-dost 200 kadar aday gösterdi. Hepsiyle bir bardak çay içtim. Bir daha da görüşmedim. Çünkü hiçbirine içim ısınmadı. Sonunda 54 yaşında hiç evlenmemiş doğru dürüst ailesi dışarı çıkarmamış bu köylü kızı çıktı karşıma. İlk görüşmemizde bana "Ben sana aşık oldum" dedi. "Ben de seni sevdim, aşık oldum. Benim şu şu şartlarım var" dedim. "Tamam" dedi. "Çocuklarımla tanıştırdım. Çocuklarım da tamam, biz de çok sevdik, evlenin" dediler.

Nikâhımızı kıydıktan sonra yeni hanımım "Haydi rahmetlinin mezarına gidelim" dedi. Gidip dua ettik. Şimdi haftalık ziyaretine gidiyoruz. Her gidişimizde onun sayesinde seninle evlendim, seni buldum" diyor bana. Bizim rahmetliyi de çok seviyor, gezmeyi de. Çünkü ailesi hiçbir yere çıkarmamış. Ben de her akşam gezdiriyorum.

Etrafımda pervane gibi dönüyor, su içeceksem hemen gider, getirir. Üşüme diye çoraplarımı verir. Bana saygıda kusur etmiyor. Size şaka gibi geliyor ama biz çok mutluyuz. Bu, Allah'ın kaderi. Benim karşıma çıkardı. Allah isteyince oluyor, dedi.

Ayrılmadan önce yaşını sordum. 68 yaşındayım ama hiçbir hastalığım yok. Hayatımda hiç ilaç kullanmadım, dedi.

Sonradan evlenenlerin çoğu evliliğinden pek mutlu olmaz, hatta çoğu erkekler kandırılırken bu beyefendinin mutlu olması beni fazlasıyla sevindirdi. Umarım aynı şekilde devam eder. Allah kimsenin huzurunu bozmasın, geçim ve dirlik versin, iyilerle karşılaştırsın.

Not: Merak ettiğim bu yaşında iki yüz kadar gelin adayıyla görüşmüş. Maşallah bu yaşında bu işi nasıl becerdi bilemiyorum. Demek ki sosyal biri. Naçizane vardığım ilk kapıda kaldım. O da utana sıkıla…

* 02/02/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde