Ana içeriğe atla

Parti Disiplini Denen Şey! ***


Ne zaman bir yazımda cemaat ve tarikatlara yer versem bazıları durumdan vazife çıkarır: Cemaat ve tarikatlar öyle değil der ve özellikle tarikatların ne olduğunu anlatmaya çalışır. Durum yazılarımdan vazife çıkaranların dediği gibi olsa da biz zahire göre davranır, onları öyle biliriz. Çünkü birçok cemaat ve tarikatlarda aykırı ve farklı söze yer verilmez, tek ses çıkar. Her şey askeriye mantığı gibi yukarıdan aşağıya emir komuta zinciri çerçevesinde cereyan eder. Bu durum sadece cemaat ve tarikatlarda değil; vakıf, dernek, STK'larda da üç aşağı beş yukarı böyledir. Yani hepsinde bir disiplin vardır.  O disiplinin dışına kolay kolay çıkılmaz. Bu disipline uyulmadığı takdirde ilgili kişi en basitinden dışlanır, yok kabul edilir, o yapıyla bağı koparılır. 

Tarikat, cemaat, vakıf, dernek, ve STK'lar böyle de çok partili hayatın vazgeçilmezi ve demokrasinin olmazsa olmazı dediğimiz partiler nasıldır? Gördüğüm hiç farkının olmadığıdır. Yok aslında birbirinden farkları. Çünkü partilerde bunun adı parti disiplinidir. Birinde "Vardır bir hikmeti" mantığı çerçevesinde içine sinse de sinmese de mutlak itaat ve bağlılık varken öbüründe bunun adı parti disiplinidir.

Parti disiplini olsun elbet. Önemli kararlarda partinin aldığı karara uyulsun. Ama bir TV kanalına çıkmak bile parti disiplinini ihlal kapsamına giriyor ve vekil orada kendi özgür görüşlerini açıklayamıyor, açıkladığı takdirde "Kesin ihraç talebiyle" parti yüksek disiplin kuruluna sevk edilebiliyor ise bu parti disiplini denen şey gelişmenin önündeki en büyük engeldir. Bu durum devlet memuru mantığıyla aynıdır. Devlet memuru da izin almadan basın açıklaması yapamaz, TV'ye çıkamaz. Haydi devlet memurundaki mantığı anladık diyelim. Her türlü imkanı sunarak seçip gönderdiğimiz vekil bir devlet memuru muamelesi görebiliyor, çalışma alanı daraltılabiliyor ve her şey parti liderinin isteği doğrultusunda olacaksa biz ne diye vekillere bu kadar imkan sunuyoruz? Bu görüntüyle vekil, özgür iradesiyle ne kanun teklifi verebilir ne içine sinmediği bir hususta görüşünü açıklayabilir.

Parti disiplini denen şey tüm partilerde var ve vekillerin üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallanmakta. Bu parti disiplini dedikleri lider sultasından başka bir şey değildir. Maalesef bu ülkenin veya tüm doğu ülkelerinin kaderi bu olsa gerek. Bu durum partilerde böyle, cemaat ve tarikatlarda böyle; vakıf, dernek vb. STK'larda hakeza. Baştaki yani bir oluşumun en tepesindeki ne derse o olur. Diğerlerinin görevleri bu emre uymaktır ve uyan kalabalık ne kadar fazla olursa boruyu öttürenin gücüne güç katmaktır.

Sonuç olarak bir STK'da veya partide değerin belirlenen kural ve disipline uymaktan ibarettir. Böyle hareket etmediğin takdirde değerin sıfırlanır, gözden düşer, kapı önüne konursun. Gerisi yalandır.



*** 15/11/2018 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde