Ana içeriğe atla

Enflasyonla Topyekûn Mücadelede Sektörlerin ve Devletin Tavrı *

Enflasyonla Topyekûn Mücadele adı altında fiyatlarda indirime gitme kampanyası başlatıldı. Özel sektörün çoğu yaptığı zamlarda yüzde 10 indirime giderek bu kampanyaya destek verdi.

Firmaların fiyatlarını aşağıya çekmesini ben birçok esnafın başvurduğu pazarlık usulüne benzetiyorum. Konya'da yaşayanlar bilir. Çünkü alışverişlerde pazarlık yapmak Konya'da daha yaygındır.  Gelen müşterinin pazarlık yapacağını bilen esnaf fiyatı yüksek tutar, müşteri de esnafın fiyatı yüksek çekeceğini bilir. Ürün alınacağı zaman "En son kaça olur" pazarlığı yapılır. Esnaf söylediği fiyattan biraz indirim yapar, müşteri de "Söylediği ilk fiyata göre baya indirdi" diyerek ürünü alır. Bu tür alışverişten esnaf da müşteri de memnun kalır. Esnaf zaten belirlediği fiyata satar, müşteri de kendisine özel indirim yapıldığını sanarak sevinir.

Şimdi bu alışverişte indirim yapılmış mıdır? Bence indirim falan yok. Kim ederinden daha düşüğüne verir? Bu alışverişte olsa olsa taraflarda psikolojik bir rahatlama olur. Enflasyonla Topyekûn Mücadele kampanyasını da ben pazarlık payı olsun diye fiyatı yüksek tutup ardından indirim yapan esnafa benzetiyorum.

Esnaf böyle de devlet nasıl? Aslında aralarında pek fark yok. Çünkü enflasyonla mücadele kapsamında devlet de KDV ve ÖTV oranlarında indirime gitti. Demek ki devlet de zamanında vergiyi yüksek tutmuş, alması gereken verginin ötesini tahsil etmiş. Yok aslında bir farkları. Esnaf veya firma da işin fahişinde, devlet de. Halbuki zamanında olması gereken vergi oranları ve kar marjının makulü olmalıydı. Bu örnekten anlaşılacağı üzere hem devlet hem de sektörler vurgun peşinde, hala daha fazla nasıl kazanırım derdinde. Zamanında vuruyorlar, sonra ihsan bahşeder gibi indirim yapmak veya vergi oranlarını düşürmek suretiyle milli olduklarını ve milleti düşündüklerini bir kampanyayla cümle aleme duyuruyorlar. Sormazlar mı adama, bugün indirdiğiniz KDV ve ÖTV oranlarıyla tahsil ettiği devlete yetiyorsa, firma sahipleri fiyatlarda indirime gitmek suretiyle kazanmaya devam ediyorlarsa ne diye zamanında vergi oranlarını ve kar marjlarını yüksek tuttular? Bu açgözlülüğün ceremesini kim çekiyor? Tabii ki orta ve dar gelirli halk çekiyor ve hayata tutunmak için de çekmeye devam edecek.

Ne diyelim? Daha fazla kazanma hırs sahiplerinin gözlerini ancak toprak doyurur.

* 14/11/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde