Ana içeriğe atla

"Nesnel Bulgu İhtiyacı"


Almanya ile Türkiye cumhurbaşkanları ikili görüşme yaptıktan sonra düzenledikleri basın toplantısında toplantı ikili diyaloga sahne oluyor. Erdoğan "Aramızda suçluların iadesi anlaşması olmasına rağmen PKK ve FETÖ terör örgütlerine mensup suçluların Almanya tarafından iade edilmediğini" gündeme getiriyor. Merkel ise "Türkiye'nin savlarını ciddiye aldıklarını, PKK'yı terör örgütü kapsamında gördüklerini ama Gülen Hareketinin terör örgütü sayılabilmesi için daha çok bilgiye ihtiyaçlarının olduğunu, bunun için nesnel bulgular gerektiğini" söylüyor.

İkili diyalogda Merkel'in ağzından çıkan "nesnel bulgu" dikkatimi çekti. Kadıncağız Gülen Hareketini terör örgütü olarak görmüyormuş, nesnel bulgu istiyormuş., yani astar istiyor. Merak ediyorum Gülen'i ve ardından gidenleri terör örgütü olarak görmeleri için Gülen ve yandaşlarının daha ne yapması lazım? Merkel'e göre 250 kişiyi öldürmek terör örgütü olmak için yeterli değil mi? Daha kaç kişiyi öldürmesi gerekiyordu bu sinsi örgütün? En iyisi bize terörün ve terör örgütünün bir tanımlamasını yaparlarsa bizi de aydınlatmış olur Merkel ve onun gibi düşünen diğer ülkeler.

Terör örgütünden anladıkları "Dağda yaşar, vur-kaç taktiğiyle öldürür..." şeklinde ise doğrudur FETÖ bir terör örgütü değildir. Çünkü FETÖ dağda yaşamaz, şehir içinde yaşar, okumuş kesimlerden oluşur, devletin her kademesinde görev almıştır. Elinde silahı yoktur. Eğitim, basın, din ve ticaret alanlarında yaptıklarıyla tanınır. 

15 Temmuz darbe teşebbüsünde bu derviş görünümlü örgüt; eline silahı, tankı, uçağı almasa Merkel'in ve dünyanın bu örgütü anlaması zor diyeceğim. Ama canlı yayında atılan bombaları tüm dünya gördü. Darbe başarılı olmayınca bu örgütün beyin takımı bu ülkeyi terki diyar etti. Hepsi ya ABD'ye ya da Avrupa ülkelerine sığındı. Kendilerine sığınanlar terörist olmasa ülkelerini bırakıp niçin kaçsınlar? 15 Temmuz'dan beri bu örgüte mensup suç üstü yakalananların mahkeme tutanaklarında ifadeleri ve itirafları var. Tüm bunlar yeterli bilgi ve nesnel bulgu yerine geçmiyorsa ya Merkel'in ve onun gibi düşünenlerin anlayışında sıkıntı var, ya bu cani örgütün arkasında kendileri var, ya Gülen Hareketinin terör örgütü olduğunu dünyaya  anlatmada ülkemin yetkililerinin anlatma ve onları ikna etme sorunu var, ya da bu örgütün nabza göre şerbet veren, kendini olduğundan farklı gösteren ve herkesi ikna eden bir yönü var.

Gülen ve ardından giden, bugün kaçak durumunda olan, darbeye bilfiil katılmış olan beyin takımının 15 Temmuz itibariyle terör örgütü olduğunu anlayamıyorlarsa bu, anlamak istemedikleri içindir. Bunu da ancak hinliğinden yaparlar. Anlama problemi dışında yukarıda saydığım üç seçeneğin gerçeklik payı yüksektir. Çünkü bu örgütün arkasında tıpkı PKK'da olduğu gibi ABD ve Avrupa ülkeleri var, bu durumu yetkilerimizin doğru dürüst anlatabildiklerini düşünmüyorum. Yine bu örgüt, hin oğlu hindir. Rol yapmayı, sureti haktan görünmeyi iyi beceriyor. Maalesef biz bu örgütün ne menem bir şey olduğunu dışarıya anlatamadığımız gibi kendi içimizdeki birçok insanımıza da yeterince anlatabilmiş değiliz. Gerçi söz anlamak isteyene anlatılır. Adam anlamak istemiyorsa sivrisinek saz, anlamak istemeyene davul zurna az gelir. Ağzınla kuş tutsan da anlatamazsın.

Hasılı ABD ve Avrupa ülkeleri bu örgütü terör örgütü kapsamına alamazlar. Çünkü suç üstü yakalanmış ve kendilerini ele vermiş olurlar. Zira bu örgüt ABD'nin ve Avrupa'nın ta kendisidir. Garip olan bu örgütü bu ülkenin yargısı üç yıldır yargılıyor, cezalar veriyor, ama hala tam çözebilmiş değil. Allah beterinden saklasın. Bizi bir daha böyle belalarla imtihan etmesin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde