Ana içeriğe atla

Ekonomiye Yabancı Danışman ***


Ekonomik darboğazdan kurtulmak amacıyla açıklanan Yeni Ekonomik Program(YEP) gereği kurulan Maliyet ve Dönüşüm Ofisi 20 Eylül itibariyle görevine başladı. Ofis’in görevi “önümüzdeki dönemde atılacak adımları ve tasarrufları takip etmek” şeklinde açıklandı. Bünyesinde 16 bakanlığın temsilcisinin olacağı Ofis, kurumlarda plan doğrultusunda atılacak adımları denetleme görevini yapacak. Ofis sayesinde 76 milyar liralık bir tasarrufun sağlanması hedeflenmektedir.


Tasarruf yapmak için bir ofise ihtiyaç var mıydı bilmiyorum. Bu Ofis tasarruf yaptırabilecek mi bundan da emin değilim. Çünkü çiçeği burnunda yeni kurulmuş bir yapı. İşlevini gördükçe faydalı olup olmayacağını göreceğiz. Devletin malını deniz gören öyle kurumlarımız vardır ki bunların kemerlerini sıkabilecek mi? Çünkü bu kurumlar bir babanın hayırsız evladı gibi kamu malını har vurup harman savurdu bugüne kadar. Kitabına uydurarak gerekli gereksiz icraat, faaliyet yapmaya alışmış bu kurumlarımız ayaklarını yorganlarına göre uzatıp bir hesap kitap yapabilecek mi? Ki bunlar israf etmeyi bugüne kadar bir alışkanlık haline getirdiler. Hepiniz biliyorsunuz ki alışmış kudurmuştan beterdir. Hasılı bu Ofis kimin, nereye, ne için harcayacağını denetleyecekse, ya da bu yaptığın gerekli mi diye bir hesap soracaksa savurgan kurumlarımızın işi yaş. Çünkü bu Ofis savurganların elini-kolunu bağlayacak. Temenni ederim ki bu Ofis başarılı olsun. Şayet başarılı olamazsa denetleme amacıyla bu Ofis’in bünyesinde istihdam edilecek kişilerin maaşları hazineye artı bir yük getirmiş olur.


Bence tasarruf yapmak için bir Ofis’e gerek yoktu. Sadece kamu adına iş yapanlara “Bu para benim param olsaydı bu parayı buraya yatırır mıydım” bilinci verilse yeterdi. Kendi parasını harcarken yoğurdu üfleyerek yiyenlerin iş devletin kasasına gelince yatırımlarda bonkör davranmaya devam ederse Ofis’in başarılı olması zor.


Diyelim ki kurumlarımızı hizaya getirmek, kurumlarımıza tasarruf bilincini yerleştirmek amacıyla bu Ofis’e ihtiyaç duyuldu. Eyvallah! Denemekte fayda var. Burada garip olan bu Ofis’in ABD’nin “Uluslararası Yönetim Şirketi” olan McKinsey ile birlikte işbirliği yapacak olması. Yani bu şirket Türkiye ekonomisine danışmanlık yapacak. Hazine ve Maliye Bakanının açıklamasına göre bize danışmanlık yapacak bu şirketin hiçbir icra fonksiyonu olmayacakmış.


ABD’li şirketle danışmanlık anlaşması yapan yetkililerimizin en azından benim bilmediğim bir bildiği olmalı. Belki yapılması gereken budur, bilmiyorum. Ekonomiden anlamadığım gibi maalesef bu danışmanlık işinden de benim kalın kafam bir şey anlamadı. Hem diyoruz ki ekonomimizin bu hale getirilmesinde ABD’nin ekonomimize açtığı savaşın payı büyük, hem de gidip ABD’li bir şirkete “Gel arkadaş, ekonomimizi düze çıkarmak için bize danışmanlık yap diyoruz. Bir çelişki var gibi geldi bana.  Şayet ekonomimizin bir danışman şirketine ihtiyacı varsa bu dünyada kala kala ABD’li bir şirketle mi anlaşacaktık? Bu dünyada bu işi profesyonelce yapan bir başka şirket yok muydu? Keşke tercih konusunda alternatifler düşünülseydi daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Yine benim garibime giden bu ülkede bulunan 206 üniversitenin çoğunda işletme, iktisat ve maliye gibi bölümler var. Her yıl binlerce öğrenci mezun ediyor. Bu fakültelerde kelli-felli akademisyenlerimiz var. Kendi akademisyenlerimizden seçeceğimiz kişiler bu Ofis’e danışmanlık yapamaz mıydı? Yoksa bizdekiler yetersiz mi? Madem bir ülkenin danışmanlığı son aylarda kanlı bıçaklı olduğumuz bir ülkenin şirketine verilecekse, bu şirket bize akıl verip yol gösterecekse o zaman bu kadar iktisatçı, işletmeci ve maliyeci akademisyeni niçin tutuyoruz üniversitelerimizde?


Türkiye üzerinde oynanan oyunlar çok. Bunu milletçe biliyoruz. Umarım ekonomimize danışmanlık yapacak olan bu şirket oyun içinde oyunun bir aktörü olmaz. Şayet öyle olursa bizi bu oyunun figürü oluruz. Umarım ekonomimize danışmanlık yapacak bu şirket vasıtasıyla yetkililer basiret ve ferasetlerini göstermiş olup akıllıca hareket etmiş olurlar. Anlayamadığım için bu danışmanlık hizmetine bir soru işareti bırakıyorum. 30/09/2018

*** 04/10/2018 günü  Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde