Ana içeriğe atla

Kendilerinin Yaptırdığı Yerleri Yıkmış! *


Türkiye birkaç gündür Aydın’ın Karpuzlu ilçesinde bir camide üç yıl görev yaptıktan sonra oturduğu lojmanı balyozla yıkan imamı konuşuyor. Aydın il Müftülüğünün adı geçen imamla ilgili soruşturma açtığı belirtiliyor. Gazetelerde bu olay “İmamın öfkesi herkesi şaşırttı” başlığıyla verildi.

Bu olayla ilgili gazetelerin yazdıklarından edindiğim lojmanın her tarafı yıkılmamış. İmam lojmana oturmaya başladıktan sonra ilave olarak yaptırdığı tuvalet, banyo, lavabo ve kömürlük kısmı yıkılan yerler.

Olayla ilgili Köyün Muhtarı “Kaldığı üç yıl boyunca imamdan bir kuruş kira istemediklerini, imamın da vermediğini, imamın yaptığı bu eylemin tüm imamlara mal edilemeyeceğini” açıklamış. Tartışmalar üzerine İmamın oğlu, “Babasına iftira atıldığını, yıkılan yerleri kendisinin yıktığını, babasının bunları yapacak biri olmadığını, yıktığı yerlerin kendilerinin yaptırdığı yerler olduğunu, bu yaptıklarından dolayı da pişmanlık duyduğunu, cezası ne ise çekmeye razı olduğunu” ifade etmiş.

Anladığım kadarıyla aynı yerde üç yıl görev yapan görevli, tayininin çıkmasından/çıkarılmasından memnun olmamış ve bu durumu kendine yedirememiş olmalı ki öfke bu nahoş duruma sebebiyet vermiş. Lojmanı yıkan baba mı yoksa oğul mu onu da zaman gösterecek. Ama kim yıkarsa yıksın garip bir durum var orta yerde. Olayı daha da garipleştiren lojmanın tamamı değil de kendisinin sonradan yaptığı veya yaptırdığı yerlerin yıkılmış olması. Burada bir bilinçaltı durumu söz konusu.  “Mademki siz benim tayinimi çıkarttınız. Yaptığım yerleri kimseye yar etmem. Ben de yıkarım” demektir bunun anlamı. Lojmanı tümden yıksa sinir boşalması var. Beklemediği bir durumda tayininin çıkarılmasını hazmedememiş, eline balyozu almış ve ne yaptığını bilmez bir şekilde önüne gelen yere vurmuş diyeceğim. Ama burada bir plan ve hazmedememe durumu seziyorum ben.

Bu bireysel lojman yıkma olayını “bireysel” deyip işi sadece adli bir vaka olarak görmemek lazım. Bence bir tayin işini lojman yıkmaya götüren sebepleri masaya yatırmakta fayda var.

Bu ülkede polis, asker gibi belli bir çalışanın dışında atanan kimseler atandığı yere “Canım istediği müddetçe ben burada görev yaparım” düşüncesiyle atanıyor. Çünkü kimseye “Bu atandığınız yere şu kadar yıllığına atandınız” denmiyor daha işin başında. Kanaatimce devlete memur, işçi, alt ve üst yönetici olarak atanan kimse atandığı yere kaç yıllığına atandığını ve süresi dolduğu zaman bir başka yere gideceğini işin başında bilmelidir. Bu durum çalışanlar arasında bir sirkülasyon sağlayacaktır. Çalışan değişik ortamlarda çalışmak suretiyle kendini yenileyecektir. Kurumlara taze kan gelecektir. Görevini hakkıyla yapan arda kalanlar tarafından sürekli hayırla yad edilirken bulunduğu yerde bir katma değer üretemeyen ve uyum sağlayamayan kimse bir başka yere nakil gidince geride kalanlar “Şükür kurtulduk” diyebilecektir.

Şimdi şöyle bir soru soralım: Lojmanı yıktığı söylenen imam, atandığı cami ve lojmanında yolcu olduğunu bilse öfke patlaması yaşar mıydı? Burada sorulması gereken başka sorular da daha var: Bu görevliye oturduğu lojman niçin bedava? Görevli burada görev yaptığından dolayı maaş almıyor mu? Bu işi meccanen mi yapıyor? Yoksa ağaya beleş meselesi mi? Sayfamı doldurduğum için niçin beleş olduğuna varın siz kafa yorun!

* 19/10/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde