Ana içeriğe atla

Ölümlerden Ölüm Beğenmeye Var mısın? ***


—Azizim! Bana eşlik eder misin?
—Olur, seninle her yere gelirim. Nereye gidiyoruz?
—Suud Konsolosluğuna.
—Ağzını hayır aç! Ne işin var orada?
—Bir pasaport işim vardı da.
—Bence gitme oraya.
—Niye ki? Gelmezsen ben kendim giderim.
—Eceline susamış olmalısın!
—Ne ecelinden bahsediyorsun sen? Alt tarafı bir pasaport işi!
—Sürekli gidiyorsun o zaman.
—Ne süreklisi? Doğup büyüdüğüm memleketimi terk eder miyim? Bir Suud'a gidip gelmek niyetim.
—Niyetini gözden geçir!
—Niyeymiş o?
—Çünkü gidişin veya girişin olur ama çıkışın olmaz oradan.
—Savaşa gitmiyorum. Vize işim var sadece. Sonra konsolosluklar en güvenilir yerler.
—Haklısın ama gitmeyi göze aldığın yer Suud Konsolosluğu. Sana orada verseler verseler ahiret bileti verirler.
—Yahu manalı manalı konuşma! Geliyor musun gelmiyor musun?
—Senin için çiğ tavuğu bile yerim ama ben canımı yolda bulmadım.
—Ağzını hayır aç. Bu işin sonunda ölüm var gibi konuşuyorsun.
—Gibisi fazla! Ölüm var. Ama ölümün ötesinde daha vahim bir durum var?
—Ne?
—Ölümlerden ölüm beğeniyorsun. Daha doğrusu onlar seçiyor. Kim vurduya gidiyorsun. Ne şekilde, kim tarafından, nasıl öldürüleceğin sır gibi saklanır orada. Şeytanın aklına gelmez başına gelecek olanı. Haydi ölümü göze aldın gittin diyelim. Bir iyi yönleri var. Cesedin de sır oluyor. Yani temiz iş yapıyorlar.
—Haydi öldürdüler diyelim. Cesedi ne yapacaklar? Bunlar yamyam mı?
—Burası da muamma! Yiyorlar mı, et makinesinde çekiyorlar mı, asit marifetiyle cesedini eritiyorlar mı bilmiyorum. Dedim ya temiz iş yapıyorlar. Geride kalan sevenlerin için teçhiz, tekfin ve defin işi bile bırakmıyorlar. Ailen mezar taşı yaptırmak için masraf etmeyecek. Çünkü mezarın olmayacak. Yok edildikten sonra mezarı olmayan ikinci kişi olarak tarihe geçeceksin.
—Kabile devleti mi burası?
—Keşke kabile bari olabilselerdi! Kabile devletinden daha beter! Çöl kanunu geçerli orada diyeceğim ama çölün bile bir raconu olur. Olsa olsa sırtını petrole dayamış, defalarca Kabe duvarına işemiş, şımarık bedevi olabilirler.
—Allah ıslah etsin, yaptıklarından bin beter yapsın onları.
—Hala gitmeyi düşünüyor musun oraya?
—Deli miyim ben? Ne işim var orada? Pasaport da kalsın, vize de. Eğer bunların devlet yönetimi bu ise alsınlar o devleti başlarına çalsınlar!

*** 22/10/2018 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde