Ana içeriğe atla

"Doğru insan aramak yerine doğru insan olmak" *

Alişan Kapaklıkaya bir konuşmasında "Doğru insan aramak yerine doğru insan olmak" şeklinde bir cümle kullandı. Cümleyi duyar duymaz işte sıkıntılarımızın temeli dedim kendi kendime.

Niçin sıkıntıların temeli? Çünkü her birimiz bıkıp usanmadan hep doğru, güvenilir, işinin ehli kişiler arıyoruz. Doğru insan aramaktan bitip tükendik ama pes etmedik hala. Sürekli bir arayış içerisindeyiz. Almışız elimize projektörü… durmadan arıyoruz. Hepimiz neler aramıyoruz ki! Veli ve öğrenci iyi öğretmen, iyi okul ararken öğretmen iyi veli, iyi öğrenci, iyi müdür, iyi bakan arıyor; müdür de iyi veli, iyi öğrenci, iyi öğretmen arıyor. Esnaf iyi müşteri,  müşteri ise iyi ve güvenilir esnaf arıyor. Patron iyi işçiler ararken işçiler de iyi bir patron arıyor. Kiracı iyi bir ev sahibi, ev sahibi de iyi bir kiracı arıyor. Arıyor oğlu arıyoruz! Verdiğim örnekleri çoğaltabilir, hayatın her alanına bu arayışı teşmil edebiliriz.

Aslında arayışımız doğru. Üstelik fazla bir şey de aramıyoruz. Sadece görmek ve bulmak istediğimiz; işimizi, çocuğumuzu, kendimizi ve her şeyimizi teslim edeceğimiz doğru insana ulaşmak. Buna hakkımız var mı? Var elbet! Bundan doğal ne olabilir ki? Fakat bu arama işinde aradığımızı bulmak için projektörü hep karşı tarafa tutuyoruz. Nedense hiç kendimize doğrultmuyoruz bu projektörü. Belki de bu iş için projektörü ilk tutacağımız kişi kendimiz olmalıydı. Tıpkı iğne ile çuvaldız gibi. Önce iğneyi kendimize batıracağız ki ardından çuvaldızı başkasına batıralım.

Her işte doğru arayan ben; işimde, gündelik hayatta ve insanlar arası ilişkilerde ne kadar doğruyum? Hep doğru insan arayışı içerisine giren bir insan, bu işe kalkışmadan önce kendisini sorgulasa doğruluğuna engel olan davranışlarını törpülese doğru insanın olması gerektiği gibi bir yaşantı içerisine girse bunu hepimiz yapsak hepimiz doğru birer kişi oluruz ki ömrümüzün geri kalan kısmında doğru adam aramaya gerek duymayız. Çünkü maksat hasıl olmuş ve doğru insanı bulmuşuz demektir.

Hangi işte olursa olsun her şeyden önce ben, kendi yaptıklarımdan ve yapacaklarımdan sorumluyum. Doğruluk arayışında kendimizi temize çıkararak doğru insan aramayı ben maalesef çok dürüstçe bulmuyorum. Bizim bu durumumuz minderden kaçan güreşçiye benzer. Üstelik beyhude bir çabadır bu. Çünkü Allah bu konuda: “Bir topluluk kendini değiştirmediği müddetçe Allah hiçbir topluluğu değiştirmez” buyurarak genel ilkeyi koymuştur. Ben değişeceğim ki toplum değişsin. Toplumun değişmesinde öncelik bireylerin değişmesidir. Bireyler değişmedikçe hiçbir toplum değişmez. Çünkü toplum bireylerden oluşur. Ben sahtekar olacağım, toplum düzgün! Var mı öyle üç kuruşa beş köfte? Dünyanın doğasına aykırı bir defa bu!


Hepimiz kendi evimizin önünü süpürerek başlayabiliriz bu işe. Yoksa umutsuz vaka olarak arar arar, havamızı alırız. Yine doğru insan aramaya devam edelim ama ararken “Ben ne kadar doğruyum” diyelim ve kendimize çekidüzen verelim derim. Yine Allah “Sen doğru yolda olursan, başkalarının sapıklığı sana zarar veremez” buyurur. Başka söze ne hacet! Haydi önce kendimize bakalım, eğer ihtiyaç kalırsa sonra doğru insan arayışına girelim.

* 26/10/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde