Ana içeriğe atla

Devlet Yönetmek Çetrefilli Bir İş Olmalı! ***

Hangi alanda olursa olsun yönetim zor zanaat olsa gerektir. Her şeyden önce sorumluluk gerektiren bir iştir. Sorumlu olmak başlı başına bir meseledir. Biz ev yönetirken bile zaman zaman ikilem içerisinde kalır, ne yapacağımızı şaşırırız. Biz ev işlerini idare etme işinde zorlanırken özel veya kamu kurum ve kuruluşunu yönetmek, onlarca binlerce çalışanı idare etmek de zor olsa gerek. Bunların ötesinde hükümet olmak ve ülkeyi yönetmek herhalde daha bir zordur.

Ülkeyi yönetmek demek devletin tüm imkanları emrinde ama ülkenin tüm sorunları da kucağında demektir. Yurdun her türlü sorunlarını çözmek için uğraşacaksın. Sadece ülkeyi yönetmek olsa zor ama eh diyeceğim. Bu işin bir de yurtdışı ayağı var. Çünkü ülkeyi yönetmek uluslararası ilişkileri de hesaba katmak demektir. Devletlerarası ilişkilerde tökezlememek için kılı kırk yarmak gerekiyor. Çünkü kurtlar sofrasındasın. Her şey çıkar ilişkisine bağlı. Senin iyi bir yönetici olman bir şey ifade etmiyor. Karşı tarafı da göz önünde bulundurman, hesap-kitap yapman gerekiyor. Kolay mı bu? İş çıkarsız bir ilişki olsa bunun da altından kalkılır diyeceğim. Ama işin içine Bizans oyunları gibi değişik ayak oyunları giriyorsa oyun içinde oyun varsa ne yapacaksın? Bu durumda senin çok doğru olman, doğru siyaset izlemek istemen bir şey ifade eder mi? Maalesef günümüz dünyasında ayakta kalmak için doğru ve insan merkezli bir siyaset ancak bir yere kadar işe yarıyor.

Anlatmak istediğim devlet yönetmek çok çetrefilli bir iştir. Hele Türkiye gibi bir yerde yaşıyor ve o ülkeyi yönetmeye talip olmuşsan vah ki vah! Çünkü çevresi düşmanla dolu bu ülkenin. Hafif bir sendelemende üzerine çullanıp akbabalar gibi üzerine üşüşecekler çok. Durumumuz bu maalesef.

Bu durumda oturup ne olacak bu halimiz deyip karalar bağlamayacağız. Elbette devleti yönetenler inisiyatif alacak, bazı kararlar alacak. Çıkar ilişkisine bağlı bu dünyada zaman zaman kazan-kazan politikası izleyecek, bazen taviz verecek, bazen kaybedecek, bazen de kazanacak. Tüm bunları bu ülkeyi yönetenlerin fazlasıyla yaptığını ve yapmaya devam ettiğini düşünüyorum.

Ülkeyi yönetenlerin hem ülke içinde hem de ülke dışında yaptığı bazı icraatlar, aldığı bazı kararlar vardır ki milletçe göğsümüzü kabartmakta. Çünkü açık, anlaşılır ve olması gereken. Ama bazı alınan/verilen kararlar vardır ki -belki de devlet yönetiminde olmadığımızdandır- anlayamıyor, niçin böyle oldu diye sorguluyor hatta üzülüyoruz. Karar içimize sinmedi diyoruz. İçimize sinmeyen durumlar için bir kısım “Her şerde bir hayır vardır,” bekleyip görelim derken bir kesim ülkeyi yönetenleri yerden yere vuruyor. Bu durum insanımızı ikiye bölmekle birlikte olumsuz algıların yerleşmesine de sebebiyet vermektedir.

Ülkeyi yönetenlerden istediğimiz içimize sinmeyen durumların izahının bir güzel yapılmasıdır. Çünkü ikna ve izah edilemeyen doğrular siyasette doğru değildir, aleyhte kullanılır. Devletlerarası ilişkilerde bir açık bir de gizli anlaşmalar olur. Burada gizli anlaşmalar halka açıklansın demiyorum. Devleti yönetenler bunu açıklayamaz. Çünkü adı üzerinde gizlidir. Pekala bu işin için gazetecilerden yararlanılabilir. Gazeteci köşesinde olayın geri planını kendi yorumlarını da katarak ele alabilir, kendi görüşü olarak kamuoyunu bilgilendirebilir, böylece yanlış algıların önüne bir nebze de olsa geçilmiş olur. Vatandaşın doğru bilgilendirilmeye hakkı olduğunu düşünüyorum.

*** 18/10/2018 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde