Ana içeriğe atla

10 Günde 10 Kıyafet

Kursun son gününde iki haftalık çalışmalarımızı bir dosyanın içine koyarak kurs hocamıza teslim etmek için çabalarken yanımdaki arkadaş, "Şu giydiğin pantolonu kaç gündür giyiyorsun. Bak hocamıza! Bir giydiğini bir daha giymedi. 10 günde 10 farklı kıyafet giydi geldi" dedi. 

Bir kendi pantolonuma baktım bir de hocamızın kıyafetine. Doğru söylüyordu kursiyer arkadaşım. Düşündüm hocamız her gün yeni bir kıyafetle gelmişti. Ben ise bulduğunu giyen ve kirlenmediği müddetçe de kolay kolay değiştirmeyen biriyim. İç çamaşır, çorap ve gömlek/penyeyi bir veya iki günde bir değiştiririm de iş pantolona gelince ortalama bir hafta giyerim. Giyerim ama giydiğime bakarım, ulu orta her yere oturmam. Bir banka veya sandalyeye oturacağımda temiz mi diye ilk önce elimde kontrol ederim. Tozlu ise ayakta durur, oturmam. Yere, taşa, betona, çime mümkün değil oturmam. Ayaklarıma kara sular iner, yine oturmam. Pantolonum kirleneceğine ayaklarım çeksin çileyi. Hocamızın maşallahı var! Sahneye inip çıkılırken herkesin ayağını bastığı yere hiç yabancılık çekmedi oturdu. Niye oturmasın ki nasılsa her gün elbisesini değiştiriyor. Benim gibi özen göstermesine gerek yok yani. 

Giydiğim pantolonu özene-bezene temiz giymeme rağmen eşim çoğu zaman pantolonunu yıkayayım der, çoğu zaman da benden habersiz makineye atar. Yeni bir pantolon giymek benim için bir işkence. Gardıroptan yeni bir pantolon bulacaksın, ardından kemeri takacaksın, diğer pantolondan çıkarılan para-pul, anahtar, cüzdan vs'i yeniden yerli yerince yerleştireceksin. Uzun iş yani. Üşengecim bu konuda anlayacağınız. Haydi pantolonu değiştirdik diyelim. İşin içinde bir de pantolona uygun gömlek veya penye giymem gerekiyormuş. Renkten, desenden, uyumdan anlamam ki! Ne bulursam giyerim. Giydikten sonra da iş bitmiyor ki! Az sonra hanım gelir, bu gömlek bu pantolona uymamış, şunu giy der. Aldım mı başına belayı! O tek tek iliklediğin düğmeleri yeniden çözeceksin, sonra uyan gömleği giyeceksin ve tekrar düğme ilikleyeceksin, ardından gömleğin uçlarını pantolona girdireceksin.  Uzun iş yani! Gördüğünüz gibi pantolon değişimi başlı başına bir dert benim için. 

Konumuz 10 günde 10 kıyafet değiştiren hocamızdı. Nedense kendimi anlatmaya döndü iş. Severim ne de olsa kendimden bahsetmeyi.

Gelelim hocamıza! Maşallah gardıropu epey zengin olmalı. Altlı üstlü birbirine uyumlu bir giydiğini bir daha giymediğine göre öyle zannediyorum tüm giyeceklerini  koymak için bir gardırop yetmez. Evinde birden fazla elbise dolabı olmalı. Bu demektir ki evi elbise mağazası. Biz kendisini 10 gün gördük. Durum aynen böyleydi. İyice kanaat getirdim ki bize  gün be gün gelse her güne yeni bir kıyafetle gelecek. Parası elbise almaya yeterli demek ki. Belki de yemiyor, içmiyor; durmadan elbiseye para veriyor. Keşke iş sadece elbiseyle kalsa! Bu işin bir de makyajı var. Her gün boyanacaksın.  Herhalde bu makyaj malzemeleri bedava değildir. Bitmedi, saçını yaptıracaksın. Modayı takip eden elbise, makyaj, saç yaptırma herhalde bunlar sudan ucuz değildir. Ayakkabısına bakmadım. Zira hep başına baktım. Kuvvetle muhtemel her gün giydiği kıyafete uygun olarak ayakkabısını da değiştirmiştir. 

Bir ona baktım bir de kendime. Dedim: Ramazan! Sen bedava yaşıyorsun. Herhalde sen o kadar elbise alsan evinin yolunu bulamazsın. 07.10.2018

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde