Ekonomimizde meydana gelen sıkıntı şu ya da bu şekilde her
birimizi etkiledi, belli bir süre daha etkilemeye devam edecek. İnşallah bu
sıkıntı uzun sürmez.
Hükümet ayağını yorganına uzatacak şekilde tedbirler almaya
başladı. Yapacağı yatırımları yeniden gözden geçirdi. Öncelikli olmayan
yatırımları öteledi. Tasarruf tedbirlerini uygulamaya koydu. Başka da çaresi
yoktu zaten.
Hükümet birçok alanda kesintiye giderken nedense en büyük
israflarımızdan olan ücretsiz ders kitabı dağıtımından ne vazgeçti, ne de
kesintiye gitti. 2003-2004 öğretim yılından itibaren ilköğretimlere, 2006-2007
öğretim yılından itibaren ise liselere gönderilen ders kitaplarını ücretsiz
göndermeye devam ediyor. Çünkü bir devlet politikası oldu artık.
Sosyal devlet anlayışı çerçevesinde devlet sadece fakir ve
ihtiyaç sahibi ailelerin kitaplarını karşılaması gerekirken zengin-fakir demeden
her öğrencinin kitabını karşılama yolunu seçti. Haydi eşitlikçi bir anlayışla
herkesin ders kitabı ihtiyacını karşılaması gerekir diyelim. Niçin dağıtılan
kitaplar sene sonunda geri toplanıp ertesi yıl yeniden kullandırılma yoluna gidilmiyor?
Halbuki zamanın Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, ücretsiz ders kitabı ile
ilgili açıklama yaptığında "Öğrenciye kitabı yıl sonunda geri almak üzere
ödünç vereceğiz" demişti. Maalesef dediğiyle kaldı. Ödünç verme işi hiç
uygulanmadı. Yılsonunda kitaplar ya öğrencide kaldı ya da geri getirilen az
sayıdaki kitap geri dönüşüme gönderildi. Devlet her yıl kitap bastırma yolunu
seçti. Keşke aynı kitap olsa yine gam yemeyeceğim. Ders kitabının üzerinde "Bu
kitap TTKB tarafından okullarda beş yıllığına ders kitabı olarak
okutulması tavsiye edilmiştir" yazmasına rağmen aynı kitap okunması için
ikinci yıl okullara gönderilmemiştir. Yerine başka kitaplar yazdırılıp
gönderilmiştir.
Devletin bu ücretsiz kitap dağıtımını bir devlet politikası
haline getirmesinden ve ödünç verme işine başvurmamasından sanırsınız ki bu
devlet ekonomik yönden çok zengin, parayı harcayacak yer arıyor. Nerde? Keşke
öyle olsa! Ya da kitabın ham maddesi olan kağıt bu ülkenin öz sermayesi de
devlet milli sanayinin kalkınması için yerli sanayimize destek veriyor.
Maalesef bu da değil. Müfredat değişmemiş, konular aynı, ama neredeyse her yıl
yazarları değişiyor sadece.
Merak ediyorum bu ülke Almanya’dan daha zengin de bizim
haberimiz mi yok? Geçen gün sosyal medyada bir paylaşım gördüm. “Almanya’nın
Köln şehrinde bir ortaokul kitabı okul tarafından öğrencilere ödünç veriliyor.
Alınan kitap sene sonunda geri verilmek zorunda. Kitabı ödünç alan kişi 12.sahibiyiz”
diye paylaşmış. 12 yıl demek bu kitap en az 12 öğretim yılı tedavülde ve halen
kullanılıyor. Demek ki ne kitap değişmiş, ne de müfredat. Aynı kitaptan şu ana
kadar 12 öğrenci faydalanmış. Şimdi bir düşünün bizde 12 yıl bir kitap okutulur
mu? Ya da 12 yıl öncesinde okutulan bir kitabı kırtasiye tereklerinde ve
okulların depolarında görebilir miyiz? Bizim en iyi yaptığımız kullanmadığımız
fazla yeni kitapları geri dönüşüme göndermek. Bizde bırakın bir kitabı 12 yıl
kullanmayı, biz yeni çıkmış taze ders kitaplarını mı bile beğenmiyoruz, yeterli
görmüyoruz. Yardımcı kaynaklarla ayakta durmaya çalışıyoruz.
Şimdi soralım, Hristiyan Almanya mı daha müsrif yoksa Müslüman
biz mi? Herhalde cevabımız biz olur. Onların mı tasarrufa ihtiyacı var, yoksa
bizim mi? Bugünkü Almanya’nın ve bizim ekonomik durumumuz göz önüne alınırsa Almanya’nın
tasarruf etmesi mubah ise bizim tasarruf etmemiz farzı ayındır. Pekiyi tüm bu
yaptığımız bizim inancımıza yakışıyor mu? Halbuki biz “Akan bir nehrin
kenarında bile olsan, normal bir miktarın üzerinde su kullanman israf olur” diye uyaran bir dinin müntesibiyiz. “Yiyiniz, içiniz ama
israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” diyen bir kitaba amenna ve
saddekna diyoruz. Demek ki icraata dönmeyen bir dil ve din anlayışı var bizde. Sözün
özü aalesef müsriflik paçamızdan akıyor.
*** 02/10/2018 günü Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder