Ana içeriğe atla

Sılayı Rahim Dilde Kalmamalı!



İslam dini toplumsal bir dindir. Bireysellikten öte sosyal ilişkilere önem verir. Kişinin etrafına ışık tutmasını ister. Sılayı rahim de bunlardan biridir. Nitekim cuma hutbelerinin sonunda okuna okuna kulağımızın aşina olduğu, çoğumuzun ezberlediği ayet meali bize adaletli olmamızı, iyilik yapmamızı ve akrabayı görüp gözetmemizi emrederken fuhşuyattan, kötülüklerden ve aşırılıktan kaçınmamızı sakındırır. Görüldüğü üzere ayette üç iyi ahlaki değeri yerine getirmemiz istenirken üç kötü hasletten kaçınmamız istenmektedir. 

Nahl 90.ayette belirtilen hasletlerin her biri ayrı bir yazı konusu. Burada akrabayı görüp gözetme üzerinde durmak istiyorum. Akraba dendiği zaman soy ve nesebe dayanan akrabalık var. Bir de evlilik vb. nedenlerle sonradan oluşan akrabalık var. Birinci tür akrabalık kişinin kendi seçimi değildir, ikincisi ise sonradan isteğe bağlı oluşan bir akrabalıktır.  Her ikisi de sılayı rahimdir. 

Ayette geçen zil kurba ifadesi genel bir ifade. Kısaca akraba ilişkileri diyebiliriz buna. Bu ilişkiler; görüp gözetme, ziyaret etme, hal-hatır sorma, maddi ve manevi destek olma, selam verme/alma, elinden tutma, derdini dinleme, derdine ortak olma, iyi ve kötü gününde yanında yer alma, hediyeleşme, zekat ve sadakada ihtiyaç sahibi akrabaya öncelik verme, düğün ve cenazesinde yer alma, her kayıt ve şartta ilişkiyi kesmeme, gönül alma, tebessüm ve güler yüz, akrabayı olduğu gibi kabul etme, hata yaptığı zaman kırmadan düzeltme ...vs içine girer. Bu sayılanlar akrabanın akraba üzerindeki olmazsa olmaz haklarıdır, toplumsal bir gerçekliktir; dinin  namaz, oruç gibi bir emridir. 

Namaz ve oruç gibi ibadetlerde bireysellik yani kişinin kendini terbiye etmesi ön plana çıkarken zil kurbada toplumsal yön öne çıkmaktadır. Namaz ve oruç kişinin Allah ile bireysel ilişkisi ise, zil kurba kişinin toplumla ilişkisidir. Yani anne-baba, amca-dayı, teyze-hala, kuzen-kardeş; kayın valide-kayın peder, kayın, bacanak, baldız, elti, görümce vs arasında ilişkiyi sürdürmektir. Zira bir kişiye kimin, kimsen yok mu dendiğinde ilk akla gelen bunlardır.

Akrabalar arasında  zaman zaman istenmeyen anlaşmazlıklar çıkar. Bu da doğaldır. Çünkü insanın olduğu yerde sorun çıkar ve insan sorun çözmek için vardır. Yeter ki insanoğlu istesin. Bazı sorunların çözümü, zaman her şeyin ilacı denerek zamana bırakılırken bazısı sıcağı sıcağına halledilmesi gerekir. Küstüm, kırıldım, o bana şunu söyledi, o bana şunu yaptı, bunu yapmadı demek suretiyle çekip gitmek, mesafe koymak, aradaki sorunu deve yapmak, sorunu kayaya yazmak, çözmek için adım atmamak, sorunu temcit pilavı gibi sürekli dillendirmek, akrabalık ilişkilerini önce zayıflatır, sonra bitirir. Sorundan kaçmaktır bu. Akrabalık ilişkilerini düzeltmek istememektir. Suçluluk psikolojisidir, kinciliktir, geçmişle yaşamaktır, Öz güven eksikliğidir. Halbuki Allah dilimizi aranızdaki sorunları çözesiniz diye verdi. Problemin çözümü için çaba sarf etmemek, kendi kabuğuna çekilmek sorundan kaçmaktır, akrabalık ilişkilerine önem vermemektir. Ayette geçen "ve îtâi- zi'l kurba" emrine muhalefet etmektir. Rabbin bu emrine kulak tıkamaktır. Ha namaz kılmamışsın, ha oruç tutmamışsın, ha akrabayı görüp gözetmemişsin. Bu emirler arasında fark yoktur. Hepsi önemlidir. Ama bir önem sırası denirse akrabayı tallukat sonuçları itibariyle öne çıkar.

Eşle-dostla sevinç ve üzüntülerin paylaşılması denen bayramlar kırgınlıkları gideren, küsleri barıştıran, geçmişe sünger çeken, yeni tertemiz bir sayfa açan günlerimizdir. Allah'a yakınlaşmak demek olan kurban; bizi akrabalarımıza, akrabalarımızı da bize yaklaştırmayı nasip etsin. Kurban bayramınız mübarek olsun!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde