Ana içeriğe atla

Köpekler Bazı İnsanlardan Daha Anlayışlı Olabiliyor

Birçok öğrencinin kazanmak ve okumak için can attığı bir bölümü bitirerek özel çalışmaya başlamış. İşi iyi olmalı ki yüksek kirasından dolayı kimsenin tutmaya yanaşmadığı, kıştan beri boş duran tripleks bir evi kiraladı. Daha doğru dürüst yerleşmeden küçücük bakımsız bahçeyi temizlettirerek çim ektirdi. Ardından bir köpek getirdi. Yerine alışıncaya kadar köpek biraz havladı, özellikle ilk geldiği gün. Şimdi ara ara havlıyor.  Köpek bu, ne zaman, kime havlayacağı belli olmaz, bizi uyutmaz diye düşündüğüm köpek beni mahcup etti. Özellikle geceleri bir güzel uyku çekiyor olmalı. Çünkü sesi çıkmıyor.

Köpeğin sesi çıkmıyor ama başka sesler eksik değil. Bizim okumuş münevverimiz taksi kullanmak yerine java türü iki tekerleğine biniyor. Zevk meselesi. Olabilir. Ama uykuya daldığın gecenin bir saatinde bir bakmışsın ki har sesi. Bizimki bir yere gidiyor, ya da bir yerden geliyor. Bereket bu ses sayesinde komşunun ne zaman gittiğini, ne vakit döndüğünü bilebiliyoruz. 

Gece terasta otururken ha ha ha, he he he gülüşme sesine kulak verdim. Yeni komşumuz, geldiğinde hemen çim ektirdiği bahçede gece sefası yapıyor. Kıskandım. Zira kadınlı erkekli muhabbetleri saat ikiyi geçmesine rağmen devam ediyor. Birbirine karışan yüksek ses ve atılan kahkahaların haddi hesabı yok. Bitişiğimdeki ve karşı binadaki komşular rahatsız olur diye bir dertleri şükürler olsun olmadı. Ne muhabbetleri bitti, ne de kahkahaları. Saat 2.50 olmuş hala oturduklarına göre sabahında işe gidecek yok sanırım. Bizimki yüksek tahsilli olduğuna göre misafirleri de okumuş olmalı. Menülerinde içki var mı bilmiyorum ama eksik olan sanırım bir davul, bir de zurna. Bunlar da olsaydı kare tamamlanmış olurdu. Pardon bir de anlayış. Davul-zurna bir gece olabilir ama anlayış hiç olmaz. Çünkü yeni geldikleri, mahalleyi ve sakinleri tanımadan yıllardır burada oturuyormuş gibi acemilik çekmemeleri nasıl bir kafaya sahip olduklarını gösteriyor. Edep ve görgünün maalesef mektebi olmuyor. Okuyunca da adam olunmuyor. Çünkü okullarda adamlık da öğretilmiyor. 

İmkan ve şöhret şımartmış bunları. Görünüşlerine göre "Allah'tan korkmuyorsan, bari kuldan utan" dedikleri tam bunları anlatıyor. Çünkü utanma duyguları da yok. Herhalde ar damarları çatlamış olmalı. Çünkü sürdükleri safa, sakinlere cefa veriyor. Bahçede gece sefası yapanların en anlayışlı olanı sanırım köpek. Çünkü sesi çıkmıyor, mışıl mışıl uyuyor. Keşke dört ayaklı köpekteki anlayış biraz da iki ayaklı zavallılarda olsaydı. Keşke köpek iki, bu iki ayaklılar dört ayaklı olsaydı.

Saatim 2.49'u gösteriyor. Ben yazıyı bitirdim, onların sesleri bitmedi. Sanırım sabah namazını bekleyecekler...18.08.2018

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse b

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder