Ana içeriğe atla

Sen misin Eczaneye Uğramayan!

15/08/2018 günü üç kalem ilaç almak için eczaneye uğradım. Eczacı, doktorun yazdığı reçetenin ilaçlarını hazırladı. Bir önündeki ekrana, bir bana baktı. O bu işlemi birkaç kez yaptıkça bir gariplik olduğunu anladım. Mütekabiliyet ilkesi gereği bakmasına bakma şeklinde karşılık verdim. Sonunda hafifçe gülümsedi ve müjdesini verdi: Epeydir eczaneye uğramamışsın, devletin alacakları epey birikmiş, 60 TL borcunuz gözüküyor. 2014'te üç, 2015'te dört, 2016 ve 2017'de birer muayene olmuşsun. Bir tanesi hariç diğerleri diş tedavisi. Devlet alacaklarını unutmaz. Ne zaman ilaç için eczaneye yolunuz düşerse devlet böyle yakalar dedi. Ardından mali değeri yok yazan bir bilgisayar çıktısı verdi. Ödemeyi yapıp çıktım.

Fakülte hastanesinde toplam dokuz işlemin hepsi muayene değil sanırım. 
HKP (Hasta Katılıp Payı) 9.36 TL
Muayene ücreti: 48 TL
Reçete Katkı Payı: 3 TL
Eğer hepsi ücrete tabi olsaydı herhalde 60 lira ile kurtulamazdım. Buna da şükür! Bir şükür de 2014'ten bu yana hiç ilaç kullanmayışıma. (2018'de yine diş tedavisi için resmiyete girmeden kullandığım antibiyotik hariç) Gerçi öncesinde de kullandığım ilaç bir elin parmaklarını geçmez. 

Şimdi gelelim esas meseleye. 2014'ten beri devlete borcum var. Devlet hiç peşime düşmemiş. Sanırım devlet bu sistemi kurarken hasta muayene olduktan sonra soluğu eczanede alacak, para o zaman tahsil edilir şeklinde kurgulamış. Bu sistemle de eczacıyı tahsildar tayin etmiş. Diş tedavisi, göz muayenesi ve gözlük alımlarında ve hekim reçete yazmadığında eczaneye uğramıyor, işini bedavaya hallediyorsun. Daha doğrusu işi bedavaya getirdim sanıyorsun. Yapılan muayenenin ücreti yaz deftere al haftaya misali borç defterine/sisteme işleniyor. Seni görünce de tüm eski defterleri yani birikmişi, gör gününü dercesine önüne döküyor. Bu şekil birikmişten ben 60 lira ile kurtuldum. Öyle zannediyorum içinizde daha yükseğini ödeyenleriniz de vardır. 

İşin garibi ödediğim 60 liranın içinde son muayene ücreti çıkmıyor. Bunu sisteme işlemek çok mu zor? Niçin bir sonraki reçetede görünecek, ödemem gereken miktar. Devlet bunu peşin tahsil edemez mi? Yüksek çıkan katılım payı dolayısıyla hasta ile eczacı arasında zaman zaman tartışma da çıkabiliyor. Çünkü vatandaş önceki muayeneleri unutabiliyor. Üstelik çoğu eczacı, borcun alındığına dair bir fiş vermiyor, önceki muayenelerle ilgili bir çıktı da vermiyor. 

Devlet, katkı payının bu şekil tahsiline başka çözüm bulamaz mı? Kendisinin alması gereken tahsilatı niçin eczacılara yaptırtıyor? Katkı payını hasta, muayene olduktan sonra hastanelerdeki vezneler vasıtasıyla peşin yapamaz mı? Yeni muayene ücretinin tahsili niçin sonraki aylara, yıllara kalsın? Peşin tahsili sevmiyor mu devlet ya da paraya ihtiyacı yok mu devletin? Keşke 3-4 önceki muayenelerin ücretini sisteme işlemede gösterdiği mahareti devlet, peşin almada da göstermiş olsaydı. Devlet borçla yaşamaya alışmış olabilir ama ben borçlu yaşamak istemiyorum. Birikmiş borç ödemek istemiyorum. Bu işlerin sıcağı sıcağına, yerinde halledilmesini istiyorum. Bunun için devletin hastanelerde veznedar veya tahsildar ihdas etmesine bile gerek yok. Muayeneye giren vatandaşı sırayla sistemden çağıran veya ekrana yansıtan doktorun sekreteri bile tahsil edebilir.  Bu önerime hastaneye gelen vatandaşın cebinde nakit olmayabilir denirse post makinesi konabilir uygun yerlere. Hatta vatandaş sırasını alırken muayene ücretini de nakit veya kredi kartı ile kendisi yatırabilir.

Bu sistemle hasta/hasta yakını ile eczacı karşı karşıya gelmemiş, vatandaşın muayene ücreti birikmemiş ve devlet parasını peşin tahsil etmiş olur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde