Ana içeriğe atla

"...her istediğini yapıyorum...yeter ama"

Mutfak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla bir markete giderken 3-4 yaşlarındaki çocuğunu arabasının kapağını açarak zorla bindirmeye çalışan bir anne gördüm. Çocuk ağlıyor, anne ise "Bugüne kadar her istediğini aldım ama...yeter ama" diyordu kızgın bir şekilde. Anne, "yeter ama" derken çocuk ağlamanın temposunu biraz daha yükseltiyordu. 

Sanırım anne yanındaki çocuğuyla beraber alışveriş yaptı. Çocuk, "Şunu isterim" diye dayattı. Anne ise ya "almayacağım" dedi, ya "Aynısından evde var" dedi, ya pahalı gördü, ya da çocuğuna zararlı diye almadı. Çocuk ağlamasına, anne kızmasına devam ederken geçip gittim.

Sizce anne ile çocuk arasındaki bu savaşı kim kazanmış olabilir? Kuvvetle muhtemel çocuk kazanmıştır. Günümüz anne babalarının çoğu bu savaşta hep kaybeden taraftır. Burada sorun zamanında çocuğun her istediğinin alınmasındadır. Yeter ki çocuk buna alışmış/alıştırılmış olsun. Bu aşamadan sonra anne-baba almasın da göreyim. Eli mahkum artık. Gücü ve kuvveti olmayan bu çocuğa hep zaferi getiren ağlamasıdır. Çocuğun en büyük silahı ağlamasıdır. Hangi anne ve babanın yüreği dayanır çocuğunun ağlamasına? Baba almak istemese anne alır, anne istemese baba alır. Ya da her ikisi birden "Yazık! Bir tek çocuğumuz var, bunun isteklerini yerine getirmeyip de ne yapacağız, bizi hayata bağlayan biricik çocuğumuz zaten" deyip alıverirler. Bazen de alırken "Bak bu istediğini de alıyoruz, bundan sonra bir şey istemek yok, ağlasan da almam" tehdidine çocuk kafasını sallayarak "tamam" der ve görürsünüz dercesine ağlamayı keser. Veya alışveriş merkezinde çocuk istediği alınmayınca basar ağlamayı. Sesi yükseldikçe etraftaki alışveriş yapanlar "ne oluyor" diye bakınca anne baba, "Herkes bize bakıyor, ele güne karşı daha fazla rezil olmayalım" deyip alıyorlar. Sonuç ne olursa olsun her defasında kazanan çocuk oluyor, anne baba pes ediyor. Belki de alışverişten sonra anne ve baba "Hep senden, sen yüzlüyorsun bunu" deyip birbirine giriyor. Hatta bazen dur durak bilmeyen çocuğuna tokat atan aile de çıkıyor. 

Çocuğun alınmasını istediği şeyle ilgili ailenin takınacağı tavırları yukarıda ele almaya çalıştım. Görüleceği üzere hepsini çocuk kazanıyor. Almayacağım diye direnen aile çocuğunun saatlerce ağlamasını, çocuğunun yemek yememesini göze alması gerekecek. Aslında çocuğunun ağlamasını göze alan aile çocuğunun ağlama silahını elinden almış ve çocuğunu terbiye etmiş olur. Ki olması gereken de budur. 

Unutmayalım ki çocuğunun her istediğini alan aile çocuğuna en büyük kötülüğü yapmış olur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde