Ana içeriğe atla

Hayır Anlayışımız Değişmeli Artık! *

Yazımıza Karar gazetesi yazarlarından Mustafa Çağrıcı’nın, 29/08/2018 günkü “Din-dünya ilişkisini doğru anlamak” başlıklı yazısından bir alıntı yaparak başlayalım:

“…din öğretimi ve eğitimimizin hem dinin belirttiğimiz özünden hem de günümüz şartlarının beklentilerinden koptuğunu görüyoruz. Doğal olarak kasaba ekonomisinin hâkim olduğu bir çağdan kalma din ve dindarlık anlayışını her şeyin küreselleştiği bir çağda inatla ve ısrarla aynen sürdürmeye uğraşıyoruz. Dünya bize ters gelince, daha doğrusu biz dünyaya ters düşünce de ağır sorunlar yaşamamız kaçınılmaz oluyor.
Oysa dinimizi çağımızın şartlarını dikkate alarak okuyup anlamaya başlasak öyle bereketli sonuçlar elde ederiz ki! Söz gelimi dinimiz genellikle hayır yapmanın ne kadar değerli ve sevap olduğunu anlatır. Hayır yapmak dün muhtaçların avucuna para koymak şeklinde olurdu, bugün iş alanları açarak çalışanın hesabına ücret koymakla olur. Bildiğim kadarıyla dünyada en çok kurban kesen, en çok iftar veren, yardım kampanyalarında en çok yardım yapan ülkeyiz. Bu, dinimizin halkımıza kazandırdığı hayırseverlik ruhunun tezahürüdür.
Ama bizim insanımızhayır yapmak deyince sadece karşılıksız vermeyi anlıyor. Çünkü kendisine öyle öğretildi. Hâlbuki günümüz ekonomik şartlarındaki ve insan onuru gibi değerler alanındaki gelişmelere göre hayır anlayışımızı da güncellememiz gerekiyordu. Mesela insanlara iş vererek işsizlik sorununu çözmeye, az tüketip çok üreterek cari açığı kapatmaya katkıda bulunmanın da din ile ilişkisini kurabilirdik; daha doğrusu var olan ilişkiyi gösteren bir din eğitimi verebilirdik.”

Hayır yapmak bu milletin en güzel hasletlerindendir. Zira dini ve insani bir vazifemizdir. Bu millet geçmişte hayır ve hasenatta üzerine düşeni fazlasıyla yapmış, hala da iyilikte yarışmaya devam ediyor. Yaptığı iyiliği de karşılıksız yapmış ve bir karşılık beklememiştir. İşte bu yardım anlayışının değişmesini istiyor Sayın Çağrıcı. İyilik yapmaya aynen devam ama değiştirerek kapsamını geliştirerek ve genişleterek. Tespitlerine aynen katılıyor ve dikkate alınmasını istiyorum. 

Ne varmış eski hayır anlayışımızda? Eski köye yeni adet getirmesin kimse derseniz eski hayır anlayışımız, iyilik yaptığımız kimseye hep balık yedirmek şeklinde cereyan etmiş ve günümüze değin aynı minval üzere tevarüs etmiştir. Halbuki biz balık yedirmeyi değil, muhtaca ayakları üzerinde durabileceği şekilde balık tutmayı öğretmemiz gerekir. Zira hayır geniş ve zengin bir kavramdır. Biz hayrın sadece bir yönünü ele almışız. Devam ettirdiğimiz bu yardım şekli muhtacı sürekli avuç açar durumda bırakmaktadır. Siz hiç avucuna para konan bir kimsenin bir müddet sonra verir duruma geldiğini gördünüz mü? Halbuki İslam'da yardım etmenin amacı, yardım edilenin bir müddet sonra yardım eder hale gelmesidir. Bizim bu yardım anlayışımızla veren vermeye, alan da almaya devam ediyor. Üstelik ala ala meslek haline getirenler de yok değil bu işte. Zengin olsa bile veremiyor bir türlü. Yine bu yöntemle ihtiyaç sahibinin ihtiyacı her zaman karşılanamıyor. Çünkü elden gelenle öğün olmaz, o da zamanında gelmez.

Çağrıcı; iş yeri açıp iş verelim, üretelim, tasarruf edelim, az tüketelim, üreterek cari açığın kapanmasına katkıda bulunalım demek istiyor. Gerçekten bu açılım, işsizliği düşürebileceği gibi ekonomimizin gelişmesine de katkı sağlayacaktır. Fakirin onurunu koruyacaktır. Gücü-kuvveti yerinde olan herkese çalışma yolunu açacaktır.

* 21/11/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde