Ana içeriğe atla

Cumhurbaşkanı Erdoğan Öğrenmeye Devam Ediyor! *

“Öğrenmenin yaşı yok denir bizde. Hatta “Beşikten mezara ilim öğreniniz” hadisini bilmeyenimiz yoktur. Ülkenin en üst tepesinde olmasına rağmen bu ülkenin Cumhurbaşkanı da öğrenmeye devam ediyor. Üstelik öğrenirken değme hoca falan aramıyor. “İlim, müminin yitiğidir. Nereden bulursa alır” hadisini kendisine düstur edinircesine herkesten bilgi almaya çalışıyor. Örnek mi istersiniz? Buyurun:

15 Temmuz darbesini kendisine bağlı olan MİT Müsteşarından öğrenmesi gereken Cumhurbaşkanı, ülkede darbenin yapılmakta olduğunu eniştesinden öğreniyor. Yetinmiyor ve bilgiye doymuyor Erdoğan. Şimdi de kapatılan dershanelerin merdiven altı olarak devam ettiğini Milli Eğitim Bakanından öğrenmiyor. Kimden öğreniyor? Ömer Halisdemir’in oğlu Doğan Ertuğrul’dan öğreniyor. Nasıl öğreniyor? Oğul halisdemir, “Sınava hazırlık için dershaneden geldiğini” söylemesi üzerine Erdoğan dershanelerin kapatılmadığından haberdar oluyor.

Güya devletimiz aşağıdan yukarıya merkez ve taşra teşkilatını kurmuş; kimin kime bağlı olduğu, herhangi bir durumda kimin kime sorumluluğunun gereği olarak bilgi vereceği belli. Ülkenin tüm kurumları kendisine bağlı olan kişi darbeyi enişteden, kapatılan dershanelerin hala devam ettiğini “Çocuktan al haberi” çerçevesinde bir öğrenciden haber alıyor ve MEB Bakanını arayarak bu sefer kapatın talimatını veriyor. Adamdaki mütevaziliğe bak. Maşallah! Tevazuundan dolayı Erdoğan’ı tebrik etmemek elde değil.

Bereket Erdoğan, kendisini saraya hapsetmiş, protokol takılan biri değil. Halkın içine giren, her türlü insanla irtibat ve iletişime geçen biri! Eğer halkın içinden biri olmasa inanın ne darbeden haberi olur, ne de dershanelerin devam ettiğinden.

Şimdi komediyi bir tarafa bırakalım, sadede gelelim. Dünün büyük kavgalarının verilerek kapatıldığı dershaneler etüt merkezi, kurs merkezi adı altında resmi veya merdiven altı olarak devam ediyor. Kimi kaçak çalışsa da resmi olarak izin alanlar da mevzuatı delerek kılıfına uydurup merdiven altı olarak çalışıyor. Merdiven altı derken benim küçüklüğümde anladığım gibi anlamayın. Ben küçüklüğümde merdiven altı üretim deyinde gizli-kaçak iş yapanlar apartmanların merdiveninin altına geçer, kimse görmeden oradan üretim yapar sanırdım. Kazın ayağı hiç öyle değilmiş. Bugün merdiven altı dediğimiz dershanecilik çarşının göbeğinde, insan selinin aktığı meydanlarda, herkesin gözü önünde arzı endam ediyor. Üstelik bu tür dershaneciliğin devam ettiği yerlerin hepsinde il ve ilçe milli eğitimler var, kaymakamlıklar var, valilik var, partinin il ve ilçe teşkilatları var, haftalık seçim bölgesine giden vekilleri var: Var oğlu var. Ama merdiven altı öğretim devam ediyor. Üstelik eski dershanelerin aldığı ücretten kat kat fazlasını alarak. Bunlar bu cesareti nereden alıyor? Mahallinde adam gibi denetimler yapılsa, yetkili ve sorumlu kişiler kafasını kuma gömüp ben görmedim demese, formalite denetim yapılmasa kim gizli-kapaklı dershaneciliğe cesaret eder? (Dershane ihtiyacını karşılamak amacıyla okullarda merdiven üstünde yapılan Hazırlık ve Yetiştirme Kursları da evlere şenlik olarak devam ediyor. Bu da ayrı bir yazı konusu)

Erdoğan’ın tesadüfen öğrendiği usulsüzlükler belki de buz dağının görünen yüzüdür. Teşkilatların bu aymazlığı sadece Erdoğan’ın kuyusunu kazarken birileri cebini dolduruyor, birileri de bunları görüp rapor etmeyerek baba muamelesi görmeye devam ediyor.  Maalesef kumaşımız budur. Merak ediyorum, her şeyin kendisine bağlı olduğu bu durumdan atadığı ve birlikte çalıştığı insanların ipe un sermesinden Erdoğan nasıl kurtulacak? Kim Erdoğan’a “kral çıplak” diyecek? Sanırım bunu diyecek olan da Hayrettin Karaman’ın “Çınarımızı kurutmayalım” başlıklı yazısında gizli: “Mümkünse her şehirden gayr-i resmi olarak beş altı iyi kişi seçin, bunları yalnızca siz bilin; bu “iyi” den maksadım “güzel ahlakı ile tanınmış, bilgili ve ehliyetli, iktidardan hiçbir beklentisi olmayan” kişilerdir. O şehrin ve çevrenin doğru bilgisini bunlardan alın. Aday seçiminden imkan tahsisine kadar önemli tasarruflarınızda teşkilattan ziyade bu kişilerin raporlarına güvenin.

* 01/09/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde