Eskiden belli başlı gazeteler vardı. Yazdıkları ve yaptıkları haber gündem oluşturur, kamuoyunu etkiler, sorumluları açıklama yapmaya iterdi. Çünkü haberlerin bazısı doğru olsa da çoğu asparagas idi. İnsanımız şu gazetede ne havadis var diye merak eder bir göz atardı. Çünkü gazeteler dördüncü kuvvet olarak konuşlanmıştı; hükümet kurar, hükümet yıkardı.
Günümüzde ise gazetecilik dördüncü kuvvet olmaktan çıktı. İyi ki de çıktı. Çünkü gazetenin görevi okuyucusunu doğru bilgilendirmektir. Tirajlarını bilmiyorum ama gündem güne okuyucu kaybettiğini düşünüyorum gazetelerin. Ne haberleri ilgi çekiyor, ne gündem oluşturabiliyor, ne de ağırlıkları var. Sadece çıkmış olmak için çıkıyor. Hemen hemen hepsinin yazıp çizdikleri ve yaptıkları haberler tıpatıp aynı. Kopyası demeyeceğim. Çünkü kopya bir maharettir aynı zamanda. Birine göz atınca diğerlerine bakma ihtiyacı hissetmiyorsun. Zira aynı elden çıkmış, haber kaynakları aynı. Farklı gazete muhabiri, rakibi meslektaşı ile aynı cümleleri kurmuş; noktası, virgülüne aynı. Sadece isimleri farklı gazetelerde çalışıyor, ekmek yiyorlar o kadar. Eskiden olduğu gibi haber atlama/atlatma yok artık. Gazetelerdeki bu aynılık, bu uyum, aynı düşünürlük ve hemfikirlik aynı mevzuata bağlı olan devletin resmi kurumlarında çalışanlarda yok.
Birbirinin aynısı olan gazeteler aynı yerden besleniyor belli. Ya hükümet taraftarı, ya da muhalifi. Gazeteci veya muhabir ne tarafta çalışıyorsa ekmeğini yiyen kılıcını sallar misali görev yapıyor. Bir konuda farklı düşünseler bile dillendiremiyor, yazamıyor, yazı konusu yapamıyor. Geleceği için özümsüyor bulunduğu yeri, ekmek teknesini. Hükümet taraftarı gazetelerde yazıyorsa hükümet aleyhine tek kelime bulamazsın, iktidara muhalif gazetelerde yazıyorsan hükümet lehine tek cümle bulamazsın. Kimse fincancı katırlarını ürküteyim demiyor. Yoksa görürler gününü. Tası-tarağı toplayıp gitmek var bu için ucunda. Akıllı adamlar vesselam!
Bazı mahalli gazeteler var ki kırmızı çizgileri çoktur, asla çizginin yanına bile yaklaşamazlar yazıp çizdiklerinde. Ne olur ne olmaz diye ödleri kopuyor. Yasak olmayanları bile yasaklıyorlar kendilerine. Yazısı kendisini bağlayan bir köşe yazarının uzun yazısındaki bir başlık, içeriğindeki bir kelime bile adamları hop oturtup hop kaldırıyor. Çıkış parolaları bize ne misyon verilmişse ya süpürüp alacağız, ya da süpürüp atacağız anlaşılan. Bunlar da çok akıllı. Zira kraldan fazla kralcı olmakta fayda var. Çünkü başka türlü ayakta durup yaşayamazlar.
Merak ettiğim gazetelerin niçin farklı isimlerle çıkmaya devam ettiği? Bire bir aynı olacaksa ayrı ayrı matbalarda basılmalarına, ayrı ayrı muhabir çalıştırmalarına gerek yok. Tek bir gazete çatısı altında birleşsinler bugünkü görünümünden kurtulsunlar, maliyetleri de düşer. Yok gazetemizin ismi yaşayacak denirse birleştikleri gazetenin altına "Şu şu gazete aynı düşünüyor, bizim ayrımız gayrımız yok. Biz aynı yerden besleniyoruz, eski çamlar bardak oldu. Biz biriz, hepimiz biriz, aklın yolu birdir" yazabilirler.
Bu şartlar altında basınımız hür, özgür, tarafsız ve bağımsız olmaya devam etsin. Çünkü onların özgürlüğü/hürlüğü asla sansürlenemez. Tıpkı Güneşin balçıkla sıvanamadığı gibi hür ve sansürlenmeden "Ne güzel özgürlük bizimki" deyip kafalarını kuma gömerek gazete çıkarmaya devam etsinler. Zira böyle özgürlük hangi köleye nasip olur?
Yorumlar
Yorum Gönder