Ana içeriğe atla

Bazı Gazeteler Niçin Çıkar ki?

Eskiden belli başlı gazeteler vardı. Yazdıkları ve yaptıkları haber gündem oluşturur, kamuoyunu etkiler, sorumluları açıklama yapmaya iterdi. Çünkü haberlerin bazısı doğru olsa da çoğu asparagas idi. İnsanımız şu gazetede ne havadis var diye merak eder bir göz atardı. Çünkü gazeteler dördüncü kuvvet olarak konuşlanmıştı; hükümet kurar, hükümet yıkardı.  

Günümüzde ise gazetecilik dördüncü kuvvet olmaktan çıktı. İyi ki de çıktı. Çünkü gazetenin görevi okuyucusunu doğru bilgilendirmektir. Tirajlarını bilmiyorum ama gündem güne okuyucu kaybettiğini düşünüyorum gazetelerin. Ne haberleri ilgi çekiyor, ne gündem oluşturabiliyor, ne de ağırlıkları var. Sadece çıkmış olmak için çıkıyor. Hemen hemen hepsinin yazıp çizdikleri ve yaptıkları haberler tıpatıp aynı. Kopyası demeyeceğim. Çünkü kopya bir maharettir aynı zamanda. Birine göz atınca diğerlerine bakma ihtiyacı hissetmiyorsun. Zira aynı elden çıkmış, haber kaynakları aynı. Farklı gazete muhabiri, rakibi meslektaşı ile aynı cümleleri kurmuş; noktası, virgülüne aynı. Sadece isimleri farklı gazetelerde çalışıyor, ekmek yiyorlar o kadar. Eskiden olduğu gibi haber atlama/atlatma yok artık. Gazetelerdeki bu aynılık, bu uyum, aynı düşünürlük ve hemfikirlik  aynı mevzuata bağlı olan devletin resmi kurumlarında çalışanlarda yok.

Birbirinin aynısı olan gazeteler aynı yerden besleniyor belli. Ya hükümet taraftarı, ya da muhalifi. Gazeteci veya muhabir ne tarafta çalışıyorsa ekmeğini yiyen kılıcını sallar misali görev yapıyor. Bir konuda farklı düşünseler bile dillendiremiyor, yazamıyor, yazı konusu yapamıyor. Geleceği için özümsüyor bulunduğu yeri, ekmek teknesini. Hükümet taraftarı gazetelerde yazıyorsa hükümet aleyhine tek kelime bulamazsın, iktidara muhalif gazetelerde yazıyorsan hükümet lehine tek cümle bulamazsın. Kimse fincancı katırlarını ürküteyim demiyor. Yoksa görürler gününü. Tası-tarağı toplayıp gitmek var bu için ucunda. Akıllı adamlar vesselam!

Bazı mahalli gazeteler var ki kırmızı çizgileri çoktur, asla çizginin yanına bile yaklaşamazlar yazıp çizdiklerinde. Ne olur ne olmaz diye ödleri kopuyor. Yasak olmayanları bile yasaklıyorlar kendilerine. Yazısı kendisini bağlayan bir köşe yazarının uzun yazısındaki bir başlık, içeriğindeki bir kelime bile adamları hop oturtup hop kaldırıyor. Çıkış parolaları bize ne misyon verilmişse ya süpürüp alacağız, ya da süpürüp atacağız anlaşılan. Bunlar da çok akıllı. Zira kraldan fazla kralcı olmakta fayda var. Çünkü başka türlü ayakta durup yaşayamazlar.

Merak ettiğim gazetelerin niçin farklı isimlerle çıkmaya devam ettiği? Bire bir aynı olacaksa ayrı ayrı matbalarda basılmalarına, ayrı ayrı muhabir çalıştırmalarına gerek yok. Tek bir gazete çatısı altında birleşsinler bugünkü görünümünden kurtulsunlar, maliyetleri de düşer. Yok gazetemizin ismi yaşayacak denirse birleştikleri gazetenin altına "Şu şu gazete aynı düşünüyor, bizim ayrımız gayrımız yok. Biz aynı yerden besleniyoruz,  eski çamlar bardak oldu. Biz biriz, hepimiz biriz, aklın yolu birdir" yazabilirler. 

Bu şartlar altında basınımız hür, özgür, tarafsız ve bağımsız olmaya devam etsin. Çünkü onların özgürlüğü/hürlüğü asla sansürlenemez. Tıpkı Güneşin balçıkla sıvanamadığı gibi hür ve sansürlenmeden  "Ne güzel özgürlük bizimki" deyip kafalarını kuma gömerek gazete çıkarmaya  devam etsinler. Zira böyle özgürlük hangi köleye nasip olur? 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde