Ana içeriğe atla

Adaletin Bu mu Dünya? *

Yedi kişiyi öldürüp sonra hapse giren ve ağırlaştırılmış müebbet alan Kayseri'deki bir seri katil 16 yıl yattıktan sonra Rahşan Affı ile salıverilmiş. Dışarıda bulunduğu sırada 8.kişiyi öldürmüş canimiz. 

Ağlar mısın güler misin bu habere? Adaletimizin geldiği nokta maalesef. "Kader mahkumları" deyip suçluları affetmenin bedelidir bu. Mağdur ve masum vatandaşı hesaba katmadan üç-beş oy daha devşirebilir miyim düşüncesiyle hareket eden siyasilerin adaletimizi getirdiği acınası hal. 

Bu ülke siyasilerin elinde bir oyuncak. Ki o siyasiler adaletimizin temeline kibrit suyu döke döke adalet denen şeyin suyunu çıkardılar. Çıkardıkları her kanun suçluyu korumaya yönelik hep. Bugün onların ceremesini toplum çekiyor. Kah af çıkardılar, kah şartlı salıverme dediler, pişmanlık yasası, iyi hal durumu, belli bir cezanın altındakilerin içeride yatmaması gibi adına ne dedilerse hep suçlular yararlandı.

Kayseri'deki seri katil güya müebbet almış. Müebbet benim bildiğim ebedi demektir. Müebbet alan birinin dışarıda ne işi var? 7 kişiyi öldüren birinin aftan yararlandırılması ve 16 yıl yattıktan sonra haydi güle güle denmesi adaletimizin gülünç duruma düşürüldüğünün göstergesidir. Dünyada bunun örneği yoktur herhalde. Madem sizin anlayışınızda müebbedin karşılığı azami 30-42 yıl. O zaman bunun adına müebbet demeyin. Ya da müebbedin anlamını bilmiyorsanız ilk önce TDK'nın sözlüğüne bir bakın. Bu ülkede adaleti tesis etmenin, hak yerini buldu demenin yolu adam öldürenin öldürülmesidir. Haydi diyelim ki idam cezası kaldırıldı, yeniden koyamayız. O zaman bir değil, iki değil, öldüre öldüre seri katil olan birini dışarı yüzü göremeyecek şekilde bir düzenleme yapmak çok mu zor. Nefes almaması gereken adama hayat veriyorsunuz çıkardığınız kanunla, afla. İllaki bir macera peşinde koşup af çıkaracaksanız kendi ailenizden birine zarar veren birini af edin. Ne hakla benim annemi, babamı, kardeşi öldüreni affetme yoluna gidiyorsunuz? Üzerinize vazife mi? Bunun adına da "Biz kanun koyucuyuz" diyorsunuz. Bu yaptığınız ayıp! Böyle bir af olamaz. Kanun koyucu iseniz adam gibi yapın görevinizi. Suçluyu korumaktan vazgeçin. Haydi çok merhametlisiniz. Yedi kişiyi öldüreni saldınız. Alışmış kudurmuştan beter bu seri katilin yeni cinayet işlemesinin tedbirini de alın çıkardığınız kanunla.

Seri katili dışarıya af yoluyla salan vekiller! Bu katilin işlediği 8.cinayetin ortağı ve hatta azmettiricisi sizsiniz. Bu katil sizin eseriniz. Bunun başka lamı cimi yok. Olur olmaz çıkardığınız suçluyu koruma kanunlarınız sayesinde adaletimiz yerden kalkamayacak şekilde yerlerde sürünüyor. Kimsenin adalete güveni yok. 

Sayenizde ne cinayetler bitiyor, ne de suç oranları azalıyor. Yaşanmaz bir ülke bıraktınız bize. Yakını öldürülen birinin katilini dışarıya salarken ateş düştüğü yeri yakarken sizin tuzunuz kuru. Kokmuş bir tuz sizdeki. Bari öyle bir kanun çıkarın ki korumak için masumlara cezaevinde bir yer açın, tüm suçluları dışarıya salın, katil sürüleriyle beraber siz kanun koyucular huzur ve mutluluk içerisinde dışarıda birlikte yaşayın. Biz de cezaevinin penceresinden sizi suçlularla birlikte kol kola gördüğümüzde size "Allah muhabbetinizi artırsın" diye dua ederiz.

* 10/08/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde