Ana içeriğe atla

Siz Hiç Böyle Yol Tarifi Gördünüz mü? *

(Meram Tıp Fakültesine Nasıl Gidilir? = Tabana Kuvvet!)

Meram Tıp Fakültesi Hastanesinden dönüşte Meram Yakaya doğru giderken yolda zoraki yürüyen yaşlı bir karı-koca gördüm. Yanlarında durdum. Camı indirdim. "Gelin gideceğiniz yere götüreyim” dedim. "Yola kadar mı" dedi amca. Tamam olur dedim.

Hasta ziyaretinden geliyorlarmış ve çarşıya gideceklermiş. "İyi de amca Yaka yolunda ne işin var? Tıp'ın önünden geçen çarşıya giden dolmuş vardı, ona binseydin ya" dedim. "Çarşıda sordum, Tıp'a giden dolmuş yokmuş. Yaka dolmuşuna binip O...n Markette ineceksin, oradan yürüyeceksin" dedi biri. "Gelirken de burada inip tıpa kadar yürüdük, ziyaret bittikten sonra tekrar buraya yürüyoruz" dedi. Yaka yolunun uygun bir yerinde amca ve teyzeyi indirdim.

Şimdi gelelim bu amca ile teyzeye yol ve güzergah gösteren iyiliksevere... Be kardeşim! Senin bu yaptığını Çorumlular yapmaz. (Çorumlular kusura bakmasın! Tabir böyle)  Böyle iyilik yapma bir daha! Ki zaten iyilik değil senin bu yaptığın. 30 derece Güneşin altında yaşlı iki kişiyi 20-25 dakika yürütmekten ne zevk aldın? Gariplerim hem gitmişler, hem de aynı yoldan tekrar geliyorlar. Ayaklarına kara sular inmiştir. Umarım diğer alanlardaki bilgi ve tecrüben bu iki kişiye gösterdiğin yol gibi değildir. Sen öyle her soru sorana bilir gibi yapıp böyle yol gösterdiysen ne canlar yaktın şimdiye kadar! Bu işin cahilisin gayri belli. "Bir defa Şeker-Tekke dolmuşları hastanenin önünden geçiyor. Yok bildiğin bu kadarsa sen o bildiğini ve aklını kendine sakla. Bir daha olur-olmaz, bilir-bilmez yol tariflerine kalkışma. Senin bu yaptığın sağ kulağını göstermek için sağ elini değil de sol eliyle göstermeye benziyor. Bilmiyorum" da mı diyemiyorsun? Şunu bil ki bilmediğini "bilmiyorum" demek ilmin yarısıdır. 

Amcaya sormadım sana bu aklı kim verdi diye. Umarım yolcu kapmak için dolmuşçu "geçer, bin amca" dememiştir. Eğer öyleyse dolmuşçu, 4,5 TL kazanacağım derken babası ve annesi yaşındaki bu kişilere eziyet etmiştir. O aldığı iki kuruşun hayrını görmez. 

Acaba marketçi, hastaneye hasta ziyaretine gidenler Yaka dolmuşuna binip benim marketin orada inerse hastaya hediye almak için dükkanıma girer diye birilerini yönlendirmiş olabilir mi? Pes doğrusu! Böyle de düşünülür mü? Amma da kötü kalplisin diyebilirsiniz. Bu işte marketçi yoktur. Ben de aynı sizin gibi düşünüyorum. Yol-yordam bilmez iki kişiyi tıp dolmuşlarına değil de çok uzağından geçen başka bir güzergâha yönlendirme yapıldığını bizzat görünce maalesef aklıma böyle şeyler geldi.

Şimdi size gelelim bey amca ve hacı teyzeye! Hangi çağda yaşıyorsunuz, şehre ilk defa mı geldiniz? Daha önce hiç tıp fakültesine gelmediniz mi? Konya'yı hiç tanımıyor musunuz? Bu şehirde kuş uçmaz ve kervan geçmez diyebileceğimiz mahallere bile otobüs ve dolmuş giderken günlük binlerce kişinin muayene olmak için gelip gittiği tıp fakültesi güzergahına işleyen bir dolmuş hattının olabileceğini hiç düşünemediniz mi? Hacı teyze! Haydi kocan uyar akıllı! Her söylenene inanır. Sen de mi uyarmadın eşini? "Bey! Koca şehirde hastaneye giden dolmuş olmaz mı" diye. Keşke bir başkasına daha sorsaydınız, tıpa nasıl gideriz diye.

Basit bir olayı yazı konusu yapacak şekilde büyütmüşsün diyebilirsiniz. Haklı olabilirsiniz. Ama siz yaşını başını almış, Güneş'in altında güç-bela yürüyen, babamız hatta dedemiz ve ninemiz yaşındaki ikilinin halini görseydiniz bana da hak verirdiniz. Ümit ediyorum ki bu yol tarifinde kasıt yoktur, bildiği o kadardır. 

Konya'da yol tariflerimiz zaten sıkıntılıdır. Ama böylesi tarif çok ilginç geldi bana. Yazım sayesinde Meram Tıp'a çarşıdan nasıl geleceğinizi öğrendiniz. Son olarak tarifi bir defa da ben yapayım: "Meram Yaka dolmuşuna biniyorsunuz, O...n Markette iniyorsunuz, sonra tabana kuvvet tıpa doğru yokuş-yukarı yürüyorsunuz. Hasta ziyareti veya muayeneden sonra aynı güzergâhı tekrar gerisin geri tepiyorsunuz. Bu sefer rampa yok, yokuş yok! İnişiniz daha kolay!" Bu iyiliğimi de unutmayın...

* 11/07/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
 .

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde