Ana içeriğe atla

Seçimin Galibi Kim? ***


---Seçimin galibi kim sence?
---Cumhurbaşkanı Erdoğan.
---Değil.
---Adam kazandı ya!
---Zaten cumhurbaşkanı idi, yeniden seçildi.
---Kılıçdaoğlu o zaman.
---O da kazanan değil. Zaten Ana Muhalefetin Genel Başkanı idi. Oyunu düşürse de yerini korudu. Mevcut koltuğunu koruyabilirse Allah’a şükretsin şimdi…
---Demirtaş mı yoksa?
--- Hayır, değil. Zaten içerideydi, yine içeride. Partisi Meclisteydi, tekrar Mecliste.
---Bahçeli’yi kastediyorsun…
---O da Meclisteydi, yine Mecliste. Ama neredeyse hiç miting yapmadan mevcudu korudu denirse orası doğru. Demirtaş da öyle oldu. İçeride yata yata partisini Meclise gönderdi. Bu, mitinglerin seçim kazandırmadığını gösteriyor. Şu kadar miting yaptık diye hava atan siyasilere duyurulur.
---Geriye Akşener kaldı.
---Estirilen onca rüzgara rağmen kendisinin aldığı oy ve partisinin çıkardığı vekil sayısı kendilerini bile memnun etmedi. O hiç değil. Partisinden düşük puan alan lider olarak tarihe geçecek.
---Karamollaoğlu kaldı geriye…
---O hiç değil. O umduğunu ne alabildi, ne de kendisinden umulanı verdi. Küstürdükleri de cabası.
---Başka başka başka…Hah İnce o zaman!
---O hiç değil. Bakmayın oyunu artırdığına. İhsanoğlu kadar bile oy alamadı. Sonra seçim kazanmak demek birinci çıkıp bayrağı göğüslemek demektir. Açık ara geride. Ama mevcudun üzerine 8 puan artırmayı başarı sayıyorlarsa bu, Türkiye’yi yönetmeye talip olmaktan ziyade parti içinde başarı sağlamaya yönelik çalıştıklarını gösteriyor. Bundan sonra bu 8 puanı miras paylaşır gibi paylaşacaklar. Eğer pay edebilirlerse…
---O zaman herkes mağlup mu? Çünkü seçime girenleri saydım.
---Hepsi yerini ve mevcudu korudu, eski başarısını yineledi. Yerinde saymayı başarı sayıyorlarsa tamam başarıdır. Kimi kendisi yüksek puan alırken partisi zayiat verdi. Kiminin de partisi yüksek puan alırken kendisi geride kaldı. Kimi de maratona girmeden önce sıfırdı, yine sıfır aldı. Anlayacağın bu seçimde çoğu gazi oldu dense yanlış olmaz.
---Seçimin kazananı yok mu o zaman?
---Bana göre tek kazanan var: O da Binali Yıldırım.
---Oldu mu şimdi? Adam başbakanlığı kaybetti.
---Hayır! Yanlış düşünüyorsun. Bir defa Yıldırım, başbakanlığı yok etmek ve koltuğu bırakmak için referandumdan beri çırpındı durdu. Nihayet başarılı oldu. Çünkü ülkede artık başbakanlık olmayacak. Kendisi de Son Başbakan olarak tarihe geçecek. Yine Yıldırım, samimiyet sınavından geçer not aldı. Koltuk sevdalısı olmadığını gösterdi. “İyi de ben ne olacağım, benim bir koltuğum bile olmayacak” demedi. Herkesten çok koltuğu bırakmak için gece gündüz didindi durdu ve başardı. Bana göre bu seçimin kazananı Binali Yıldırım’dır.  Diğerleri koltuğunu korurken bu, koltuk “istemiyorum” dedi ve koltuktan oldu.

*** 12/07/2018 günü Yeni Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde