Ana içeriğe atla

Esnaf Çay Ocağında Kadın Çalışan *

Pazartesi günü mesai bitimi iki arkadaşla birlikte bir çay içelim istedim. Her zamanki oturduğumuz esnaf çay ocağına doğru adımlarken yanımdaki arkadaş, "O çay ocağının etrafı kapalı, esinti gelmez, bir başka yerde oturalım" dedi. Nerede oturalım derken gelip geçenin seyredildiği, etrafı açık, havadar, esintinin bol olduğu bir yer aklıma geldi. Teklifim uygun görülünce o çay ocağına doğru yürüdük.

Çay ocağı kalabalıktı. Boş bir masaya oturduk. Çaylarımızı yudumlarken koyu bir muhabbete daldık. Çay ocağında çay siparişi alan, çay getiren, yerlere atılan izmaritleri temizleyen, masalardaki boş bardakları alan, kül tablalarını boşaltan sayısını bilemediğim erkek garson görev yapıyordu. Hepsi de gençti. 

Otururken önce kül tablalarını boşaltan, ardından yerdeki izmaritleri alan bir bayan dikkatimi çekti. Masalara bir göz attım. Aralarda dolaşan bir başka bayan daha gördüm. Erkeklerin çalışmasına alışkın olduğumuz çay ocağında çalışan iki genç kadın da çalışıyordu. 

Kadınlar çay ocaklarında çalışamaz mı? Eskiden olsaydı "Kadın ve çay ocağı, olur mu öyle şey” derdim. Son yıllarda her alanda özellikle erkek mesleği diyebileceğimiz sektörlerde çalışan bayanlar var şimdi. Çay ocağında niye olmasın. Yine de garipsedim. Çalışılan yer bir çay bahçesi, bir kafe, bir lokanta, turistik bir yer değil. Müşterinin yüzde yüzü erkek olan bir esnaf çay ocağında kadının çalışması kanaatimce şık olmamıştır. Haydi kadınlar çalışmak zorundaydı, böyle bir yerde iş buldu. Çay ocağı sahibi, kadının çalışmasını ne diye kabul etti? Bana garip gelen bu durum, birlikte çay içtiğimiz arkadaşım da dikkatini çekmiş ve  "Buralarda kadınlar çalıştırılmasa ne iyi olur" sözüyle teyit etti. Demek ki aklın yolu bir dedim içimden.

Eskiden kamuya memur alımında gerekli olan şartlardan bir tanesi de erkek olmak veya kadın olmak yazardı. Sanırım şimdiki alımlarda böyle bir şarta gerek kalmadı. Çünkü kadın erkeğin, erkek kadının işini yapar oldu.

Bazı işler hem kadın, hem de erkek tarafından yapılabilir. Ama bazı işler vardır ki erkeğe, bazısı da kadına uygundur. Hatta bu yüzden bazı işler için erkek, bazıları için de kadın mesleği denirdi. Genelde ağır işler erkeğe, hafif işler de kadınlar uygun görülürdü. Ev işi dendi mi kadın, inşaatta işçi dendi mi erkek; hastanede hemşire dendi mi kadın akla gelirdi. Şimdi aynı görevi yapan ve adına hemşir denen erkekler görev yapmaya başladı. Okul öncesi öğretmeni dendi mi kadın akla gelirdi, şimdi erkekler de bu alanda boy göstermeye başladı. Ebeler de kadınlardan olur hep. Ebelik yapan erkeğe rastlamadım. Ama ebe erkekler de çalıyor, sen uyuyorsun” denirse hiç şaşırmam.


Erkek beklediğin yerde kadını, kadın beklediğin yerde erkeği görmenin örneklerini -sanki adam kıtlığı varmış gibi- bundan sonra fazlasıyla göreceğiz anlaşılan. Kim nerede belli değil. Keşke eskisi gibi kamusal alanda yapılacak işlerde erkeğin işine kadın, kadının işine de erkek karıştırılmasa diyorum.

*09/03/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde