Ana içeriğe atla

15 Temmuzları Bir Daha Yaşamamak için *


15 Temmuz 2016 akşamı sabaha kadar süren bu ülkenin var olma mücadelesi Cumhurbaşkanının dirayeti, cesareti ve milletimizin birlik ve beraberliğiyle atlatıldı. Bu milletin verilmiş sadakası varmış ki şer odakları emellerine ulaşamadı. Ama pes etmeyecekler. Her an farklı bir yerden yine deneyecekler, yine deneyecekler. Yeter ki girilebilecek ve vurulabilecek bir açık yer bulabilsinler. Su uyur, bunlar yine uyumayacak ve tekrar tekrar gelecekler. Hem de hiç ummadığımız koldan.

15 Temmuz göstermiştir ki şer odakları topuyla, tankıyla, tüfeğiyle, uçağıyla üzerimize gelmeyecek. Yine içimizden devşirdikleri taşeron örgütlere yapmak istediklerini ihale edecekler.


Onca güçlerine rağmen şer cephesi niçin başarılı olamadı? Bizim bir ve beraber hareket etmemiz sayesinde başarıya ulaşamadılar. Akıtmak istedikleri zehrin panzehiri bizim topyekûn birliğimiz olduğuna göre bundan sonra dirliğimizi bozmak için birliğimizi bozacaklar.


Şer odaklarıyla mücadele etmenin yolu Mehmet Akif’in “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez./Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” dizesinde saklı. 15 Temmuz gecesi oluşan birlik ve beraberliğin devam etmesi ve bozulmaması için etkili ve yetkili sorumlular umarım ne yapmaları gerektiğini biliyordur. Şayet şu ana kadar farkına varmadılarsa 15 Temmuzu mumla ararız.


Her türlü fikrin, düşüncenin mozaiği olan ülkemizde yine haremimize saldırdıkları zaman düşmana karşı birlikte hareket etmemiz isteniyorsa birliğimizi bozacak icraatlardan kaçınmamız gerekir. Bunun için hükümet,

·         Bu ülkede yaşayan herkesin hükümeti olduğunu, ayırım yapmadan herkese hizmet götürmesi gerektiğini bilmeli.

·          İşsizler ordusunu minimuma indirmeli, iş veremediğine iş buluncaya kadar başkasına el-avuç açmayacak şekilde makul bir maaş vermeli.

·         Yaptığı tasarrufları anlaşılabilir olmalı, başta muhalifler olmak üzere onları ikna etmeye çalışmalı, ben yaptım oldu dememeli.

·         Kamuya yeni eleman ve öğretmen alımında, kurumlara idareci atamada birkaç yıldır uygulanmakta olan mülakatın her türlüsünü kaldırmalı. Bunun yerine herkesçe kabul edilen liyakat ve ehliyeti esas alan objektif ve şeffaf kriterler belirlemeli. Kriterleri geçen kişi güvenlik soruşturmasından sonra hak ettiği yere atanmalı, kurumlarda iyi bir denetim sistemine geçmeli.

·         Kamu ihalelerinde, kamuya eleman alımlarında torpil vb durumuna asla geçit vermemeli.

·         Toplumu gerecek ve ayrıştıracak söz ve fiillerden kaçınmalı. Bunun yerine ikna edici ve yumuşak bir üslup kullanmalı.

·         Hakaret içermeyen her türlü eleştiriye açık olmalı, kimseyi sindirmemeli.

·         Hizmetle birlikte gönüllere dokunmalı, onları kazanmaya çalışmalı, en azından düşman olmamaları için çabalamalı.

·          Nerede bir fikir ve düşünce etrafında toplanmış STK, cemaat, tarikat vs varsa ölçülebilir kriterlerle sık sık denetlenmeli…14/07/2018

* 16/07/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde