Ana içeriğe atla

Seçim Çalışmalarında Siyasilerimiz Kendilerini Yenilemeli Artık!


Uzun ve sıcak  ramazan gününde gündüz biraz kestireyim istedim. Ne mümkün efendim? Bir partinin seçim arabası seçim dolayısıyla yaptırdığı müziği sonuna kadar açarak cadde boyunca gitti. Uykum kaçtı. Sağa döndüm, sonra sola. Biraz değil baya homurdandım. Tam canım geçecek iken tekrar aynı partinin seçim arabası. Yine sonuna kadar açılmış müzik. Bağıra bağıra, çala oynaya geldi, sonra kayboldu gitti. Aklı sıra benden oy istiyor. Güya bu bir seçim çalışması!

Kim şarkı, türküye oy verir ki? Parayla müzik yaptırıp seçim döneminde cadde cadde dolaşıp girmediği sokak bırakmayarak vatandaşa müzik dinletmekten, daha doğrusu gürültü yapmaktan maksat ne ola ki? Müziği dinleyen kaç kişi "Hele şükür, ruhun gıdası müzik geldi, kulaklarımın pası silindi, oyum bu partiye veya cumhurbaşkanı adayına" der ki? Evinde istirahata çekilen vatandaşı sonuna kadar açılmış müzikle rahatsız etmenin neresi seçim çalışması? Bunun adı, olsa olsa ensemizde boza pişirmektir. “Şayet bize oy vermezsen bu daha iyi günlerin” demektir.

Cadde ve sokaklarda sabahtan akşama müzik dinletmeyi çok ilkel buluyorum. Siyasi partiler çöpe atılması gereken bu yöntemden ne zaman vazgeçecekler? Seçim sonucunda ne kadar oy alacaklarının sürekli anketini yaptırtan siyasi partiler, bir defa da “çaldığımız müzikten dolayı kaç kişi bize oy veriyor” diye bir anket çalışması yaptırtsalar ne olur? Aslında hiç fena olmaz. Yüklü paralar vererek yaptırdıkları müziği meydan, cadde ve sokaklarda çalmak için araç ve kişi kiralayarak içine yakıt doldurarak kendilerine hazineden verilen seçim yardımını çar-çur ederek insanların başında boza pişirerek kaç kişiyi kandırıp ikna edebiliyorlar?

Kabahatler Kanununa göre insanları rahatsız etmenin bir cezası var diye biliyorum. Bu Kanun siyasi partilere işlemiyor mu? Düşünün ki bir vatandaş arabasına binse aracın camını sonuna kadar indirse müziğin sesini sonuna kadar açsa ne deriz biz ona? Herhalde vereceğimiz cevap: Bu adam amma da gök görmedik, yani sonradan görme, dağdan inmiş…millete caka satıyor, görgüsüz” deriz değil mi?

Yol boyunca çaldıkları müzikle bizi rahatsız eden siyasi partilerimizin bir diğer seçim çalışması; gördükleri cadde, sokak, miting alanı, şehir merkezi gibi yerlere parti bayraklarını veya yazdırdıkları sloganları astırarak görüntü kirliliğine sebebiyet vermeleri. Gerçekten kaç kişi “Arkadaş, maşallah falan partinin meydanlarda ne kadar çok parti bayrağı var, bu parti seçimi kazanmayı hak etti, oyum bu partiye” der?

Siyasi partilerin geçmişte seçim çalışması olarak bulduğu bu yöntemler eskidi. Birilerinin bunu siyasi partilere söylemesi lazım. Günümüzde teknoloji ilerledi, insanlara ulaşmanın, seçim çalışması yapmanın bin bir türlü modern yolu varken siyasilerimizin hala eski yöntemlerle siyaset yapması, kendilerini çağın şartlarına göre yenileyememelerinin bir göstergesidir. Bunun başka da bir açıklaması olamaz. Merak ettiğim her seçime var gücüyle asılan bu partilerin içinde onlara yol ve yöntem öğretecek/gösterecek ufku geniş insanları yok mu? Bu partiler bu eski bildik yöntemlerle mi ülke yönetmeye talipler? Bilin ki demode olmuş yöntemlerle günümüz seçmeni etkilenmez.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde