Ana içeriğe atla

Sağ Olsun, Sevap Kazanmamızı İster Hep!

Konya'da yaşayanlar bilir, 11 Haziran günü akşam saatlerinde yağan yağmur sel baskınlarına sebebiyet verdiği gibi önüne kattığı araçları sürükledi, bodrum katları su bastı, kanalizasyon borularından geri tepen sular rögarlardan dışarıya verdi. Resimde gördüğünüz duvar da sel baskınından nasibini aldı ve göçtü. Yanındaki araba az bir hasarla kurtuldu. Bayram öncesi olan bu olayın akabinde hane sahibi bir usta bularak duvarı yeniden yaptırdı. Eksik olmasın. Ki sorumluluk da bunu gerektiriyor. Nedense yıkıntı kalıntıları ve bahçesinden aşağıya dökülen topraklar gördüğünüz gibi öylece kaldı.

Usta, duvarı ördükten sonra molozu toprağını bir tarafa, taşlarını da bir tarafa istifleyerek bırakıp gitti. Sanırım ustaya, "Senin görevin sadece duvarı örmektir, molozlarına karışmak değil" demiş
olmalı. Ya da "Buradaki döküntüleri götür git dedi, usta kabul etmedi veya bayram öncesi molozu taşıtacak bir araç bulamadı.  Yoksa hane sahibi, "Bu sel baskını her zaman olmaz. Bu millet balık hafızalı. Çabuk unutur. En iyisi selin yıkıntısı burada kalmalı ki gelip geçen görsün ve ibret alsın" şeklinde düşünmüş olmasın. Ya da "Benden bu kadar, gerisini de buradan gelip geçenler bir el atsın, hepsini ben mi yaptıracağım" dedi. Ki buradan caddeye geçiş var nasılsa. Nasılsa görecekler, "Yahu bu molozların yeri burası değil, haydin taşın altına elimizi uzatalım, bunda da bizim bir katkımız olsun, biz de biraz sevap kazanalım" diyeceklerdir şeklinde düşünmüş olmalı. Millet eşek ya. Bunu yapacaktır zahir. Bu paylaşımcılık yönüne ancak şapka çıkarılır. Keşke herkes onun gibi paylaşımcı olsa bu dünyada... Daha önce budadığı ağacın dallarını da duvar kenarına aynı şekilde istiflemişti. Kendisine haber vermeden çöpe götürüp atmıştım. Umarım kızmamıştır.

Hane sahibi haklı. Hepsini o yapacak değil ya. Alacağı sevabı aldı, biraz da buradan gelip geçenler faydalansın o sevaptan. Çünkü sadece bu dünyalık için yaşanmaz. Ne de olsa bu dünyanın bir de ötesi var. Yok ahireti düşünerek sevap almak istemez ve sadece dünyalık düşünürlerse bir yolunu bulup eşek gibi yapacaklar. Çünkü göre göre "Bu böyle olmayacak" diyecekler. Sonra kendisi o merdiveni kullanarak caddeye çıkmıyor üstelik. Zaten çıksa da kendisi yeni bir ev alarak çekti gitti. Kiracısı ne yaparsa yapsın.

Hoş kiracısının öyle bir derdi yok. Herkes bakıyor onlar da bakıyor. Şu teknoloji biraz daha ilerlese de bakma ile bu işlerin de olabileceğini bize göstermiş olsaydı keşke! Bakarsınız teknoloji denen kolaylık buna da bir çözüm bulur. Yeter ki biz beklemesini, molozların yanından geçerken bakmaya devam edelim. Bu işler sabır ister, mide ister ayrıca. 

Duvarı yıkılan ve sorumluluğu gereği duvarını yaptıran hane sahibinin bu yaptığı, duvarın yanından geçenler için hem bir jest, hem de bir nimettir. Ya yaptırmasaydı ne olacaktı. Duvar yıkık bir şekilde tehlike saçmaya devam edecek ve görüntüsü de hoş olmayacaktı. Kimse eline küreği alıp iş elbisesini giymesini beklemesin. Ki o ilmin zirvesine doğru çıkmaya devam edecek. Ayrıca bu işlere ayıracak zamanı yok. nasılsa bıkıp usanan, bu böyle olmayacak, iş başa düştü, sen yeter ki eşek ol, mutlaka bir semer vurulur diyen çıkacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde