Ana içeriğe atla

Muhsin Yazıcıoğlu'nun Duyarlılığını Bugün Bazıları da Gösterebilmiş Olsaydı... ***


Yanlış hatırlamıyorsam 95 milletvekili genel seçimleri idi. Partilerin birlikte seçime girmesi yasak olduğu için yüzde on barajından dolayı BBP, ANAP listelerinden seçime katılmıştı. BBP, içlerinde Muhsin Yazıcıoğlu’nun da olduğu 8 milletvekiliyle Meclisteki yerini almıştı. Refah partisi, birinci parti olmasına rağmen önce ANA-YOL koalisyonu denendi. Hükümet düşünce DYP milletvekillerinin bir kısmının karşı çıkmasına rağmen 1996 yılında Refah-Yol koalisyonu kuruldu.  Hatta DYP’den bazı vekiller partilerinin koalisyonuna güvenoyu vermedi.   Hem güvenoyu, hem de önemli yasaların çıkarılmasında BBP, koalisyonun büyük ortağı Refah’a yakınlığından dolayı koalisyona kerhen destek verdi.

Niçin mi destek verdi? “Hükümete güvenoyu vermeyin, şayet verirseniz darbe olur” şeklinde aba altından sopa gösterilmesine rağmen Yazıcıoğlu, “Kuracağınız hükümet ile milletin menfaatini gözetin ve milletin iradesini asla çiğnetmeyin. Bu minvalde yürürseniz biz sizin arkanızda oluruz“ diyerek hükümete en zor zamanında desteğini vermişti. Ne zaman hükümet Mecliste zorda kalsa bu desteğini hiç esirgememişti. Koalisyona desteğini verirken “Müslüman’ı arkadan vurdu dedirtmem” demişti bir konuşmasında.

Rahmetli Yazıcıoğlu, milliyetçi çizgisinin yanında İslami hassasiyeti olan biri idi. Tam bir memleket sevdalısı idi aynı zamanda. Çok bedel ödemesine rağmen karşılığını tam alamadan menfur bir cinayete kurban giderek aramızdan ayrıldı. Allah rahmet eylesin kendisine.

Niyetim geçmiş koalisyonları anlatmak değil. O zaman sadede geleyim. BBP’nin gösterdiği bu duyarlılığı, 96 koalisyonunun büyük ortağı olan parti yetkililerinde göremiyoruz. Üstelik BBP’nin, Refah Partisine yakınlığından daha yakın olmalarına rağmen zor zamanlarında ona destek olacağı, onunla ittifak kuracağı yerde bugün yoluna başka isimle devam eden o parti; duygu, düşünce ve fikir birlikteliği olmayan bir partiyle ittifak kurmuş durumda. Ne yaparlar ne ederler bilmiyorum. Zira çok da önemsemiyorum. Ama milletin büyük bir çoğunluğu bulundukları ittifakı garipsemiştir. Gittikleri yol, yol değil demiştir. Zira kem alat ile kemalat olmaz. Kendilerini eleştirenlere de “Efendim! Biz 74’de Ecevit ile koalisyon kurmuştuk, çok büyük hizmetler yapmıştık, ne var bunda? Bunu ilk defa yapmıyoruz” şeklinde cevap veriyorlar. İnşallah yanılan ben olurum, ama keşke Yazıcıoğlu’nun en zor zamanda Refah Partisine verdiği açık çeki bugün bunlar da verebilseydi. Maalesef yapamadılar. Üstelik, “Gelin birlikte seçime girelim” teklifine rağmen. Güya yaptıkları bu ittifaka da ilkeler etrafında birleştik diyorlar. Nasıl ilke ise görüntüleri bir araya gelemeyecek, renk ve desen benzerliği bile olmayan yamalı bohça gibi. Merak ettiğim teklif edilen ittifak ile bugün yer aldıkları ittifakı karşılaştırsalar hangisiyle ortak noktaları daha çoktur? Ya da vatandaşa sorsalar vatandaş onları nereye koyardı?

Sanki Yazıcıoğlu, Refah-Yol’a destek verirken o günün koalisyonunun yaptığı her şeyi tasvip ettiği için mi güvenoyu verdi? Beğenmediği yönler olmasına rağmen ülkeyi hükümet krizine düçar etmedi, kerhen de olsa desteğini verdi. Ha ne olurdu, bunlar da teklifi çevirmeyip ittifakın içinde yer alsalardı... Üstelik yakışırdı da. Ki olması gereken bu idi. Maalesef bu duygu ve düşüncelerimi kendilerine söyleyemiyorum. Çünkü çok hırçınlar! Nedendir bilinmez. Ne diyelim Rabbim hakkımızda hayırlısını versin, bizlere feraset versin. Pazar günü yapılacak seçimlerin ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.



*** 21/06/2018 günü Yeni Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde