Ana içeriğe atla

Sonuçları Herkes Hazmetmeli *

Başta siyasiler olmak üzere herkes aylarca konuştu. Şimdi konuşma sırası seçmende. Çünkü bu pazar önümüze sandıklar konuyor. Milyonlar oyunu kullanacak. Herkes heyecanla sandıkların açılmasını beklemeye koyulacak. Seçim günü 17.00 itibariyle yurt içi ve yurt dışı sonuçlara kilitlenecek. YSK tarafından sonuçlar açıklandıkça heyecan doruğa çıkacak, yorum ve değerlendirmeler yapılacak. Sonuçta adaylardan biri cumhurbaşkanı seçilecek, diğerleri kaybedecek. Referandumla 600 kişiye çıkarılan Meclis aritmetiği değişecek. Kimi beklediğini alacak, kimi de umduğunu bulamayacak. Doğal olan da bu. Çünkü adı üzerinde bir seçimdir. Kazananı olacak, kaybedeni de.

Milletimizin ferasetine güveniyorum. Çünkü yanlışta isabet etmez. En doğru paylaşımı sandıkta yapacaktır. Seçim sonuçları umduğu gibi çıkmayanların “Seçim adil şartlarda olmadı, sandık güvenliği yoktu, seçmene baskı yapıldı, aba altından sopa gösterildi, bizi televizyonlar vermedi/televizyonlar bizimle ilgili yanlı haber yaptı, oylar mühürsüzdü, sandık başkanları böyleydi, oylar sandık alanının dışına çıkarıldı, millet oyunu sattı, falan sandıktan silme şu partiye oy çıktı, seçmen sindirildi, seçimde şaibe var, yeniden seçime gidelim…” şeklinde yenilgisine mazeret üretmesini istemiyorum. Sonuç beklediğimiz gibi olmasa da "Demek ki hayır olan bu imiş, zira millet böyle takdir etti" denmesidir. Ardından kazananı tebrik etmesidir. Yani seçim sonuçlarını tüm sonuçlarıyla hazmetmesi gerekir. Seçim sonuçlarına bin bir türlü zorlama kılıf bulmak suretiyle vatandaşın kafasını karıştırmaya, seçime şaibe karıştırmaya kimsenin hakkı yoktur. Zira bu milletin mazeret üretmeye karnı toktur.

Seçim sonuçlarına göre kazanan da kaybeden de tüm yönleriyle sonuçları iyice analiz etmelidir. Bir sonraki seçim için kendini revize etmelidir.

Cumhurbaşkanı hangisi seçilirse seçilsin, Meclis aritmetiği ne şekilde oluşursa oluşsun sorumlulara düşen bir beş yıl verimli bir çalışma yapmalarıdır. Meclisi kilitlemeye, toplumu germeye, yeniden seçime gidelimi dillendirmeye kimsenin hakkı yoktur. Cumhurbaşkanı seçilen “Seçimi kazandım, yetki bende, ben istediğimi yaparım” diyerek havalara girmemeli, içinden çıktığı partinin değil, tüm milletin başkanı olacak şekilde ülkeyi yönetmelidir. Meclis çoğunluğunu eline geçiren de “Nasılsa çoğunluk bizde, biz cumhurbaşkanının elini-kolunu bağlarız. O bizim istediğimizi yapmak zorunda” gibi ayrı telden çalmamalı. Cumhurbaşkanı ile Meclis arasında istişareye dayalı bir işbirliği olmalıdır. El birliğiyle biriken sorunlara el atmalılar. Sorunları çözmek için pansuman tedbirlerden ziyade sonuç alıcı karar almalılar. Memleketin kalkınması neyi gerektiriyorsa onu yapmalılar. Gerekirse vatandaşa acı reçete sunmalılar.  Sakın ola ki biz istediğimizi yaparız, vatandaşı da ikna ederiz, demeye kalkmasın kimse. Bu millet konuşulana değil icraata bakar. Ülke yönetiminde kim ipe un serer, toplumu gerer ve sistemi kilitlemeye kalkarsa bu millet, yeni bir sandıkta böylelerini sandığa gömer. Siyasi tarihimiz bunun örnekleriyle doludur.


Seçimin ve seçim sonuçlarının tüm yönleriyle bu ülkeye hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

* 23/06/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde