Ana içeriğe atla

Acı Soğan Cebimi de Acıttı

Sebze fiyatları zirve yapmış, ben soğan ve domates almaya gittim. Soğanın fiyatını görünce telefona sarılıp evi aradım, soğan hiç mi kalmadı diye. "Yok" cevabı alınca çaresiz poşete davrandım. Elin mahkum, mecburen alacaksın. Çünkü yemek onsuz pişmiyormuş. Bereket indirimli hali imiş bu! Ya bir de indirimsiz fiyatı? Aklıma bile getirmek istemiyorum.

Kilosu 5.49 olan soğanı görünce doğrusu şok geçirmedim. Çünkü sosyal medyada bir iki gündür soğan ve patatesin fiyatlarının yüksekliğinden bahsediliyordu. Gerçi biraz abartıyorlar dedim. Ama değilmiş. Sağ olsun onlar önledi kısa bir şok geçirmemi. İyi ki böyle oldu. Yoksa soğan yüzünden gitti denme durumum da vardı.

Fiyatı anormal olan sadece soğan mı, diğerleri nasıl diye bir göz attım. Sivri biber 5.99, domates 6,5 lira. Patateste etiket yoktu. Çalışana sordum, 5 lira dedi.

Bayramdan birkaç gün önce soğan ve patatesin üç kilosu 5 lira civarında iken ne oldu da fiyatlar bu şekilde uçmuş. Bir anormallik var ama ne? Ya da nereden, kimden kaynaklanıyor. Doğrusu işin iç yüzünü bilmiyorum. Bildiğim tek şey fiyatı uçuk olan soğan ve domatesin benim evimde bittiğidir. Yine bildiğim bir şey var, 5-6 yıldır patates ve soğanın fiyatı hep bir istikrar abidesi idi. Altın indi-çıktı; çıktı-indi. Nedense bu iki sebzenin fiyatı market, pazar ve manavda standart ürünlerimizdendi. İşin garibi serbest piyasa ve rekabet hiç olmadı bu iki üründe. Tekel malı gibiydi sanki! 

Bir ay öncesinde patates ve soğan elde kaldı haberleri okumuştum. Ne oldu da elde kalan bu ürünler dövizden beter yükseldi bu şekil. İhracat mı var? Duymadım. Çürüdü mü? Sanmam. Dolu mu vurdu? Hayır. Çiftçi bu yıl az mı ekti? Değil. Bayram dolayısıyla hal vb yerler kapalı da ondan mı? Sanmam. O zaman ne?

Anormalin anormali bir durum var orta yerde. İnşallah çiftçi kazanmıştır diyeceğim. Ama bu hiç olmaz bizim ülkemizde. Çünkü çiftçiden veya üreticinden yok bahasına alınan ürün tüketiciye gelinceye kadar ateş bahası oldu bugüne kadar. Aklıma gelen tek şey bu sektörde bir tekelciliğin olması. Fiyatı belirleyen, malı piyasaya sürmeyip stoklayan ve istediği fiyatı dayatan ve paraya para demeyen de bu. Eğer böyleyse kazandığı burnundan fitil fitil gelsin, gözünü toprak doyursun.

Umarım patates ve soğandaki bu astronomik yükseliş ve fahiş fiyat geçicidir. Yoksa işimiz kül.

Bu arada evinde soğan ve patatesi olanlar veya yemek yapmada soğan kullanmayanlar çok şanslı. Keşke yemek pişirecek kadar evimde birkaç soğanım olsaydı ben de o şanslı kişilerden biri olacaktım. Hasılı yemesi acı olan soğan, bugün cebimi de acıttı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde