Ana içeriğe atla

Ramazana Veda, Bayrama Merhaba! ***

Recep, şaban derken üç ayların sonuncusu, on bir ayın sultanı ramazanı uğurluyoruz bugün. Yarın da bayrama merhaba diyeceğiz.

Nefsimiz, "Bu uzun, sıcak yaz döneminde yaklaşık on yedi saat nasıl oruç tutacaksın? Üstelik bu yıl yirmi dokuz değil, otuz tutacaksın, açlık ve susuzluğa nasıl dayanacaksın? Zor mu zor!" şeklinde içimize bir iğva düşürürken, bazıları "Ramazanı eylül veya aralık ayına sabitleyelim" diye bir tartışma başlatırken inananlar, "Ne olursa olsun, bu ibadeti yerine getireceğiz, doymak bilmeyen nefsimizi dizginleyeceğiz, zira Rabbimizin bir emridir. Biz hele bir tutmaya başlayalım. Zira bu emri veren mutlaka bize bir kolaylık gösterecektir" diyerek bundan bir ay önce 'Allah'ım! Senin için oruç tuttum, sana inandım, sana tevekkül ettim ve senin vereceğin rızıkla iftar edeceğim' diyerek "bismillah" demişti oruca. Sayılı günler çabuk geçer derler ya...işte öyle oldu. İşte bugün otuzuncu, yani son günü orucun.

Nefsin isteksizliğe ve "Ne yapar, ne edersin" şeklindeki felaket tellallığına rağmen "Semi'nâ ve a'taynâ" yani "İşittik ve itaat ettik" diyen inanan milyonlar, nefsin heva ve hevesine bir set çekmek suretiyle oruç ibadetlerini yerine getirdi. Kur'an'ını okudu, fitre ve zekatını verdi, eşiyle-dostuyla iftarını açtı. Sonunda nefse galebe çalmanın ve sabretmenin bir sonucu olarak yarın bayram yapmaya hazırlanıyor. Doğrusu hak ettiler de.  Üstelik içinde bir ömrü barındıran "bin aydan daha hayırlı Kadir gecesini" de ihya ederek Kur'an ayı ramazanı değerlendirdi. Ne mutlu onlara ki imtihanın zorunu başardılar. Analarının ak sütü gibi helaldir onlara bayram yapmak.

Zoru başarıp ramazana elveda deyip bayramı yaşayacak olan milyonların yanında hiçbir mazereti olmadığı halde namazda ve oruçta gözü olmayan ve güpegündüz herkesin gözü önünde, aleni bir şekilde, göstere göstere oruç yiyenler de hak etmedikleri halde bizimle birlikte bayram edecekler. Oruç tutmadık, bayramı hak etmedik deyip karalar bağlayacak değiller elbet! Elbette onlar da bayram edecekler. Ama onların bayramı buruk bir bayram olacak inanın. Onlar günlük on yedi saat oruç tutup bayrama girenlerin arasında "Biz ne yaptık, keşke tutsaydık, baksana tutanlardan hiçbiri açlık ve susuzluktan dolayı ölmedi, vah bize!” diyecek içinden, hem de derinden bir of ve ah çekerek.

Sabredince "Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennem azabından kurtuluş" olan ramazanı alnımızın akıyla uğurladığımıza göre bir imtihan dünyası olan bu dünyada altından kalkamayacağımız hiçbir yükün altında kalmayız evelallah! Yeter ki ramazanda oruç tutmada gösterdiğimiz irademizi diğer alanlarda da gösterelim. Zira azmin zaferinden hiçbir şey kurtulamaz. Yeter ki cüzi irademizle sebepleri işleyelim. Ramazanda yaşadığımız manevi iklimi, yardımlaşmayı, kötülüklerden uzak durmayı diğer aylarda da samimiyetle yerine getirelim. Sonunda gülen mutlaka bizler olacağız. 

Bu vesileyle ramazanı uğurlarken ve bayrama merhaba derken Rab Teala; tuttuğumuz oruçlarımızı, kıldığımız namazlarımızı, yaptığımız yardımlarımızı kabul etsin. Okuduğumuz Kur'anla amel etmeyi nasip etsin. Nice oruç ve bayramlara huzur, mutluluk ve sağlık içerisinde girmeyi göstersin. Bayramın başta ülkemiz olmak üzere tüm İslam alemine birlik ve beraberlik getirmesini ve her şeyin bayram tadında olmasını niyaz ederim. Tüm Müslümanların bayramı mübarek olsun! Nice bayramlara inşallah!

*** 14/06/2018 günü Yeni Haber gazetesinde Barbaros ismiyle yayımlanmıştır.






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde