Ana içeriğe atla

Cemaatler ve Tarikatlar Siyasetin Neresinde?

İnsanı Allah'a kul olmayı, onu insanı kamil olarak yetiştirmeyi, yüce dinimiz İslam'ı yaymayı, ona hizmet etmeyi, Allah'ın rızasını kazanmayı, kâl ehli olmaktan ziyade hâl ehli olmayı, Yunus'un deyimiyle Döğene elsiz, sövene dilsiz" olmayı hedefleyen, ahlakı ön planda tutmayı, müntesiplerini günahtan uzak tutmayı, züht hayatı yaşamayı merkezine alması gereken tarikat ve cemaatler, siyasetin neresindeler diye bir soru sorsam herhalde ittifakla tam göbeğindeler cevabı alırım. 

Cemaat ve tarikatlar yeri geldiği zaman biz siyasetten uzağız, tüm siyasi partilere eşit mesafedeyiz deseler de bu yapıların üst tabakası siyasilerle iç içeler. Bu durum hem bu yapıların hem de siyasilerin işine geliyor. Niçin mi? Çünkü her siyasi parti her seçimde bu toplulukları yanına çekmek, oylarını almak ister. Bunun için bu yapıların kapısını çalar. Daha doğrusu cemaat ve tarikatta sözü geçen kişileri ziyaret eder. Şeyhten destek sözü alan siyasinin keyfine diyeceği olmaz. Çünkü şeyhi ikna edince şeyhe bağlı olan yüz binlere ulaşmış olur. Malumunuz bu tür yapılarda yukarıdan aşağıya bir hiyerarşi var. Verilen emir şeksiz, şüphesiz itaati gerektirir. Neden ve niçin sorusu sorulmaz. "Efendi hazretlerinin bir bildiği vardır denerek sorgulanmaz. Bildiğimiz tarikat ve cemaatlerde şeyh-mürit ilişkisi gassalın önündeki meyyit misalidir. Şeyhi ikna eden siyasi bir taşla çok kuş vurmuş olur. Siyasilerin işine gelen bu durum cemaat ve tarikatların da işine gelir. Çünkü cemaatin lehine pazarlıklar yapılır. Alan razı, veren razı bu durumdan.

Eskiden destek açıkça ilan edilmez. Bu iş cemaat içi iletişim vasıtasıyla gizlice yapılır, renk verilmezdi. Son yıllarda kendilerini STK olarak tanımlayan bu yapılar, seçimlerden önce "Biz x cemaati bu seçimde y partisini destekleyeceğiz" şeklinde destek açıklaması yapar oldu.

Destek açıklamasında bulunan cemaat ve tarikatların zikrettiği parti bizim desteklediğimiz parti ise cemaati tebrik ediyor, partimiz örtüşmüyorsa "Nasıl destek verirler deyip eleştirmeye başlıyoruz. Bize destek olunca ne ala, köstek olunca tu kaka yapıyoruz. Burada bir çelişki yok mu? Bence çelişiyoruz. 

Destek açıklamaları çoğu zaman kırgınlığa, gönül koymaya, eleştirmeye, hakarete, tartışmaya ve tehdide kadar gidebiliyor. Değer mi bunun için birbirimizi kırıp dökmeye? Bunun önüne geçmek için;
Cemaat ve tarikatlar görüş açıklamamalı. Biz STK'yız, açıklamak en doğal hakkımız denirse tavsiye kararı alınabilir. Müritler kendi haline bırakılabilir. Asla baskı yapılmamalı. Halkın maddi destekleriyle ayakta duran bu yapılar destek açıklamasıyla çoğu zaman yıpranıyor. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde