Ana içeriğe atla

Ben Vekil Olmak İstiyorum!

—Keyfin yok gibi hayırdır?
__Öyle!
__Hiç şansım yok.
__Hangi yönden?
__Her yönüyle...
__Nasip değilmiş demek ki!
__Öyle de. Bazıları doğuştan şanslı.
__Mesela?
__Arkan kalın olacak bir defa.
__Şu ağzındaki baklayı çıkar hele! Ne demek istiyorsun?
__Bende pek kapasite ve donanım yok biliyorsun.
__Estağfurullah! Her insanda kapasite vardır. Kimi geliştirir,  kimi de köreltir. Yetenekler de farklı farklıdır. Kimsede olmayan yetenek sende olabildiği gibi başkasında olan da sende olmayabilir.
__Öyle de gel sen onu bana anlat. Zaman yönünden de hiç şansım yok.
__Pekiyi ne olmak istedin de olmadın veya ne zaman yaşamak isterdin?
__Bir ara alim olayım istedim, fakat olmadı.
__Niçin?
__ Babam ulema değildi.
__Ne alaka?
—Beşik ulemalığı kontenjanından faydalanmak istiyordum.
—Beşik ulemalığı?
—"Alimin çocuğu alimdir" demekti Osmanlı'da. Ah babam alim olsaydı...Bugün alim etiketi taşıyor olacaktım.
—Başka?
—Vekil olmak isterdim mesela?
—Senin baban uzun yıllar vekillik yapmış biri mi?
—Hayır!
—Sen bir şeyhin, bir cemaatin veya bir aşiretin ileri geleni veya bunların torunu, damadı veya oğlu musun?
—Hayır!
—Avukat veya serbest meslek veya önünde etiketi olan bir akademisyen misin?
—Hayır!
—Parası olan zengin biri misin?
—Hayır, kimseye muhtaç olmadan evimi geçindiren biriyim.
—Arkasında oyu çok olan sülalesi kalabalık bir aileden misin?
—Hayır!
—18 yaşında çiçeği burnunda lise sonda okuyan bir geç misin?
—55 yaşındayım ama benim yarım asrı aşan bir tecrübem var.
—Tecrübe karın doyurmaz.
—Bayan mısın?
—Hayır!
—Engelli misin?
—Hayır efendim, hiçbiri yok bende.
—İyi de güzel kardeşim! O yok, bu yok sende. O halde ne diye vekil olmaya hevesleniyor, kendi kendine gelin-güvey oluyor, bir yerlere göz kırpıyor, kendini darı ambarında görmeye devam ediyorsun. Bu görüntünle sana niye vekillik verilsin? Vekillik kim, sen kim? Vekillik isteyeceğine biraz yerini, yurdunu; kim olduğunu ve haddini bilsen, ağır-azam yerinde otursan olmaz mı?
—Yani?
—Sen vekillikleri belirleyen biri olsan, bu mevcut durumunla kendini vekil olarak seçer misin?
—Seçmem tabi!
—O zaman otur, oturduğun yerde. Bırak seçilmeyi, seçmenliğini bil. Senden sadece belirlenen adaylara oy veren iyi bir vatandaş olur. Ötesi lüks olur.
—Verdiğin tavsiye ve güzel moralden dolayı teşekkür ediyorum sana.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde