Ana içeriğe atla

İftar Sofralarımız Sosyal Medyada Arzıendam Etmesin! ***


Ramazan oruç, ayı olduğu kadar aynı zamanda berekettir, piyasanın hareketlenmesidir, sofraların şenlenmesidir, eş ve dostun evlerde ağırlanmasıdır. Oruçla birlikte ibadete daha fazla zamanın ayrıldığı bir aydır. Yine iftar davetleri ramazan akşamlarının olmazsa olmazıdır. Zira bizim geleneğimizde misafir ağırlamak ve onlara izzet ve ikramda bulunmak vardır. Bu yazımda geçmişte iftar sofralarıyla ilgili yaptığımız bazı hususlara değinmek istiyorum.

İftar davetlerimiz kendi aramızda dönüp dolaşmaktadır. Maalesef aramıza fakir ve gurebayı almıyoruz. Ben sana, sen bana gelmeye devam ediyoruz. Davetin maksadı bu olmasa gerektir.

Kişiler iftar verirken son yıllarda kamu kurum/kuruluşları ve devlet erkanımız da iftar verir oldu. Sofrada da üst tabakanın veya elit tabakanın olduğunu görüyoruz. İftar sofrasını, sorumlu makamda olanlar kendi ceplerinden karşılıyorlarsa keselerine bereket, geçmişlerinin ruhuna Fatiha diyorum. Ama bunu devletin kesesinden yapıyorlarsa bu işe kalkışmadan önce bir defa daha düşünmelerini öneririm kendilerine. Zira devlet imkanlarını belli bir kesime ikramda bulunma gibi bir vazifelerinin olduğunu sanmıyorum. Bonkör ve cömertliklerini ellerini kendi ceplerine atmak suretiyle göstermelerini istiyorum.

Çoğunun borç batağında olduğuna inandığım belediyelerimizin mahalle mahalle dolaşıp her akşam bir yerde bölge sakinlerine iftar programı düzenlemesine sıcak bakmıyorum. Zira iftar için yaptıkları masrafı asli görevlerine harcarlarsa hizmetten tüm vatandaşlar faydalanmış olur. Yeterli miktarda paraları varsa şayet, ihale vb yollarla esnafa yaptıkları borçlarını zamanında ödemelerinde fayda vardır. Öncelik borçlarını ödemek olursa bize en güzel iftarı vermiş olurlar.

Gönüllü üyeler ve vatandaşların yardımıyla ayakta duran vakıf, dernek ve zorunlu üye aidatları ile görev icra eden STK’ların iftar daveti düzenlemede gerekli hassasiyeti göstermesinde fayda vardır. İftar daveti düzenleyecek kadar paranız varsa öncelikle üyelerinizin veya yardıma muhtaç kişilerin ihtiyaçlarını gidermenizde fayda vardır. Eğer dernek, vakıf, meslek kuruluşu, oda veya STK’ların düzenlediği iftarı bir sponsor vasıtasıyla yapıyorlarsa bunu özellikle davetlilere belirtmelerinde yarar görüyorum.

Kamu veya amme adına iş yapanlar, biz hikmetini bilmesek de iftar programı deruhte ettiler, herkesi davet edemeyeceklerine göre sınırlı sayıda bir davetli grubunu davet ettiler, bu daveti ölümsüz kılmak için fotoğraf da çektiler diyelim. Bu davet görüntüsünü davet sahibi veya davete icabet edenler sosyal medyada paylaşmasa, özellerinde kalsa nasıl olur? Bence fena olmaz, çok da iyi olur diyorum. Çünkü davete çağırılmadığı için gönül koyanlar, hatta canı çekenler olabilir. Çünkü yer mükemmel, sofra da mükellef bir sofraya benziyor. Hatta içlerinden bazıları kimin yemeğini kime yediriyor, bir de caka satıyorlar diyebilir.

Yahu bu ramazanda böyle kötü düşünceye sahip olanlar olabilir mi diye düşünebilir içinizden bazıları. Toplumda az da olsa benim gibi kötü düşünceye sahip olanlar, iftira atanlar veya gıybet edenler çıkabiliyor. Bunların ağzını büzemezsiniz. Her şeye rağmen biz davet vereceğiz diyenler davetlerini gizlerlerse, fotoğraf karesiyle ölümsüzleştirmeseler ve bunu sosyal medyada paylaşmasalar çok daha iyi etmiş olurlar.


** 15/05/2018 tarihinde Barbaros ULU ismiyle Yeni Haber gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde