Ana içeriğe atla

Var mı Bizim Ülke Gibisi?

Dünya yüzeyinde mevcut olan ülkeler arasında herhalde bizim ülke gibisi yoktur. Düşmanla çevrili dense yeridir. Sırtımızı dayayabileceğimiz doğru dürüst bir komşumuz bile yok.  Yunanistan'a mı? Bulgaristan'a mı? Suriye'ye mi? Irak'a mı? İran'a mı? Ermenistan'a mı? Gürcistan'a mı? Azerbeycan'a mı? Hangisine sırtımızı dayayacağız?

Azerbeycan ve Gürcistan dışında sorunumuz olmayan ülke yok gibi. Biri durulur, sonra öbürü başlar. Hep gerginlik, hep kaos. Bakmayın şimdi Bulgaristan ile sorunumuz olmadığına. Yunanistan ile sorunumuz hiç bitmedi. Kıbrıs, Ege Denizi, Adalar sorunu temcit pilavı gibi önümüze gelir veya getirilir. Hiç bir şey yoksa bile mutlaka bir kriz üretilir: Kardak krizi gibi.

Güney sınırlarımıza bakalım? Irak ve Suriye var. Doğumuzda ise İran. Üstelik bunlarla komşuluğun da ötesinde inanç bağımız var. Gerçi Güney komşularımız, Irak ve Suriye mi tartışılır. ABD ile komşuyuz dense yeridir. Dün Irak'tan gelen terörle boğuştuk. Bugün Suriye'den gelen terörle boğuşuyoruz. Orta yerde devlet yok. Devlet görünümlü kukla devletler bunlar. Baba Esed'den çektik yıllar yılı. Şimdi de oğul Esed'den çekiyoruz. Şu anda göğsümüzü gere gere sırtımızı dayayanilebiceğimiz, dost ve kardeş ülke tek Azerbeycan var. Onun dışında hangi komşumuza bakarsak bakalım. Hepsi tökezlememizi bekliyor. Yere yıkılıversek akbabalar gibi üzerimize çullanacaklar. İşin garibi ne kadar uğraşılsa da aramızdaki sorunlar bitmiyor. Çünkü bitirilmesi istenmiyor. Bize bu ülkeyi lütfedip verenler sistemi böyle kurmuş.

Çevremizin düşmanla düşmanla çevrildiği yetmediği gibi dünyaya yön veren sömürgeciler de bize düşman. Bu da doğal karşılanmalı. Çünkü sınırımızdakileri bize düşman edenler de onlar zaten.

Milletçe bu boğma siyasetinden sıyrılmak ve kurtulmak gerekir. Bunun için devleti yönetenler ileriyi gören bir siyasetle iyi bir diplomasi yönetmeli, başta komşularımız olmak üzere kazan-kazan politikası belirlemeli. Siyaset bu işi yaparken vatandaş olarak bizler de başta milli meseleler olmak üzere iyi bir kenetlenmemiz gerekir. Teferruatlara boğulup ayrılık tohumları ekmemeliyiz. İktidarı- muhalefetiyle, Türk'ü-Kürt'yle, Alevisi ve sünnisiyle söz konusu vatan olunca gerisi teferruat diyebilmeliyiz. 03.03.2018 Ramazan Yüce, Konya 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde