Ana içeriğe atla

Nice Yıllara! *


Bir zamanlar gazeteler, vatandaşın neredeyse tek haber kaynağıydı. Türkiye ve dünyadaki havadislerden haberdar olmak için kimi gazete bayilerine gazete almaya gider, kimi gazeteye abone olur, gazetesi evine kadar gelirdi. Kimi de çay içmek, oturmak için gittiği kahvehaneye gelen gazeteyi okurdu. Kimi haberleri, kimi köşe yazılarını okur, kimi de bulmacasını çözmeye çalışırdı. Hem vakit geçirir, hem de gündemi takip ederdi.

Okumak için gazeteyi eline alan mürekkep kokusunu da alırdı. Okurken usulüne uygun katlar, kimseyi de rahatsız etmezdi. Otobüsle uzun bir yolculuğa çıkan, yola çıkmadan birkaç gazete birden alır, yol boyunca okur giderdi. Gazeteyi okuduktan sonra bir başka yolcuyla gazeteler değiştirilir, bu vesileyle gazeteyi okumaktan bir başkası da faydalanırdı. Okunan gazete atılmaz, paketleme işinde veya yeme-içmede sofra altı görevi yapardı.

Ne zaman ki televizyonlar yaygınlaştı, internet gazeteciliği ortaya çıktı, gazetelerin pabucu dama atıldı dense yeridir. Kahvehane ve iş yerlerine gelen gazetelerin yüzü açılmıyor, doğru dürüst bulmaca çözen yok. Sabah konduğu gibi ambalaj vb. amaçlı kullanılmak üzere kaldırılıyor. Vatandaş haber ihtiyacını neredeyse 24 saat yayın yapan televizyonlardan gidermektedir. Tv izlemeye imkanı olmayan, elindeki cep telefonu marifetiyle Türkiye ve dünyadan haberdar olmaktadır.

Eskiye oranla günlük çıkan gazetelere pek ihtiyaç kalmasa da gazeteler yine çıkmaya devam ediyor, hatta yeni yeni gazeteler yayın hayatına başlıyor. Mütevazı okuyucu kitlesiyle hayata tutunmaya çalışıyor. 

Günlük çıkan gazetelerin ne kadar okuyucusu var diye bir göz attığımızda haftalık ortalaması 3.250.000 civarındaymış. Nüfusu 80 milyona dayanan bir ülke için 3 milyon civarındaki tirajın lafı bile olmaz. Gazetelerin eski okunurluğu ve cazibesi kalmasa da gazeteler, okunsun diye okuyucusunun karşısına çıkıyor, hatta ayağına gidiyor. Gazetemiz Anadolu'da Bugün gazetesi de bunlardan biridir. 5 yıl önce bismillah dediği yayın hayatına doludizgin devam ediyor ve okuyucusuyla buluşuyor. İlk günkü heyecanından bir şey kaybetmeden 6.yıla adım atmanın mutluluğunu yaşıyor ve bugün bu sevincini okur ve sevenleriyle paylaşıyor.

Umarım Anadolu'da Bugün gazetesi basın dünyamızda uzun soluklu olur, doğru ve güvenilir haberleriyle basınımızdaki yerini iyice sağlamlaştırır, nice yıllara adım atar. Bugün Konya-Karaman ve Aksaray'a hitap eden bu gazetemiz –bakarsınız- bir gün ulusal bir gazete olur.

Bu vesileyle günlük haber bulmak ve yayına vermek için zamanla yarışan, gazetenin her bir sayfasını düzenlemek için çaba sarf eden, baskıya veren ve sabahında okunmak üzere bayilerde yer almasını sağlayan gazete çalışanlarına ve gazetenin çıkması için maddi ve manevi desteğini esirgemeyen sahibine nice 5 yıllar temennisinde bulunmak isterim.

Nice yıllara Anadolu'da Bugün! 03.03.2018 Ramazan Yüce, Konya

* 05/03/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde