Ana içeriğe atla

Park ve Bahçelerimiz Birilerinin Gönül Eğlendirdiği Yerler Olmamalı! *


Bu sene kışı görmeden bahar geldi. Biraz serin geçse de bahar kendini hissettirmeye başladı iyice. Ağaçlarımız çiçek açtı. Park ve bahçelerimiz rengârenk çiçeklerle dolu. Tabiatın en güzel harikasını yaşıyoruz bugünlerde. Havaların üşütmeyecek bir seviyede olması, ağaçların çiçek açması çoğumuzu park ve bahçelere itti. Amaç seyir zevkimizi gidermek. Oturacak ve güzel bir ortam varsa niçin atmayalım kendimizi. Zira park ve bahçeler bunun için var.


Doğru dürüst soğuk ve karını görmediğimiz kışı geride bırakıp bahara merhaba derken bir dostumla karşılaştım geçen gün. Dertli mi dertliydi. Garibimin evi belediyeye ait bir parka bakıyor ve her gün parkın önünden geçmek zorunda. “Gençler, parklara akın etti, sarmaş-dolaşlar. Utanma, sıkılma da yok. Ne yapacağımı şaşırdım. Yazı konusu yapsan” dedi bana ayaküstü. Birkaç defa bu konuyu yazı konusu edindim desem de “Sen yine yaz” deyince hepimizin ortak derdi olan bu konuyu sipariş de olsa ele almaya karar verdim.


Kızın, erkeğe; erkeğin kıza ilgi duyması kadar doğal bir şey yok. İnsanların ve gençlerin parklara akın etmesine de bir diyeceğim yok. Herkes istediği parkta seyir, dinlenme ve muhabbet etme hakkını tepe tepe kullanır. Ama kullandığımız parklar kamuya ait, herkese açık yerler. Park ve bahçeleri gizli-kaçamaklı aşk yuvasına çevirme konusunda duyarlı olsak fena olmaz diyorum. Eğer gençlerimiz gönül eğlendirmek niyetindeler ise bu sevdadan vazgeçseler iyi olur. İlla gönül eğlendirmeye devam edeceklerse -hiç tavsiye etmem- bunun yeri, umuma ait yerler değil; gizli-kaçamak diyebileceğimiz sote yerler bu iş için daha uygun. Yok, ciddi ciddi evlenmeyi düşünüyorlarsa bunun yolu da park ve bahçelerde ilanı aşk yapmak değil; aile büyüklerine giderek “Biz karar verdik, bir yastıkta kocamak istiyoruz” demeliler. Güpegündüz, herkesin gözünün önünde bu yaptıklarını iyi bir şey sanıyorlarsa bilsinler ki yapılanı çevre hoş görmüyor. En iyisi, iyi olarak gördükleri bu hayatlarını kendi aile ortamlarında yapsalar fena olmaz diyorum.

Niyetim ahlak abidesi kesilmek, namus bekçiliği yapmak hiç değil. Herkes kendi namusunun bekçiliğini yapar ve yapmalı. Gençlerimiz evlilik öncesi ilişkilerinde ne şekilde davranmaları gerektiğini bilmiyorlarsa eğer, ilk önce Kur’an’ın “Kıssaların en güzeli” diye tavsif ettiği Yusuf süresini okuyarak işe başlayabilirler. Sürede; kimsenin göremeyeceği, kapalı bir ortamda, Züleyha’nın yanında yaşamak zorunda olan Yusuf’un, Züleyha’ya; Züleyha’nın da Yusuf’a ilgi duyduğunu, Züleyha’nın şiddetli bir şekilde arzulamasına rağmen Yusuf’un harama uçkur salmaktan kaçındığını ve bundan dolayı hapse gitmeyi göze aldığını görebilir gençlerimiz.  

Gençlerimiz kendileri bilir. Zira hayat onlarındır. Ama unutmasınlar ki içimizde yaşıyorlar, bir başkasına kötü örnek olmamalılar. Her nerede olurlarsa olsunlar “Ellerine, bellerine, dillerine,” hal ve hareketlerine dikkat etmeliler. Kendileri, ne kadar özgür düşünürlerse düşünsünler içindeki yaşadıkları toplumun değerlerine karşı hassasiyet gösterme gibi bir sorumlulukları vardır. Biz bunu gençlerimizden bekliyoruz. Allah hepimize en yakışıklı erkek diyebileceğimiz Yusuf peygamber gibi ahlak versin; harama yönelmekten, harama götüren yollardan sakınmayı nasip etsin ve Yusuf’u örnek alanlardan eylesin. 29/03/2018, Ramazan Yüce, Konya

* 31/03/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde