Ana içeriğe atla

Had Bildirirken Had Bilmek **


Türkiye'nin yumuşak karnı dindir. Dinin yumuşak karnı da kadındır. Daha doğrusu din adına söz söyleyenlerin kadına bakış açısıdır. Birileri Türkiye'de bir operasyon yapmak isterse sermayesi dindir, daha doğrusu dinin kadına bakış açısını masaya yatırmakla işe girişir. Çoğu zaman da başarılı olur ve hedeflerine ulaşırlar. Haklı olduklarını göstermek ve halkı ikna etmek için basını kullanırlar. Çünkü halka ulaşmanın ve kamuoyu oluşturmanın yolu budur. Yazılı ve görsel medya da bu işe çok teşnedir.

Kamuoyu oluşturmak için devreye geçmişte din adına konuşanların kadın hakkındaki konuşmaları ve verdikleri fetvaları kırpılarak bir elden servis edilir. Vatandaş, etkili ve yetkili kişiler balıklama atlar bu işe. Herkes kendini bu işin içinde bulur. Halkta böyle bir gündem oluşturunca geçmiş, bayat videolar birbiri ardına ekranda, sosyal medyada boy gösterir. Böyle bir gündemin içinde kendini bulanların çoğu, "Bu videonun orijinali, tamamı ne diyor, bu video ne zaman çekilmiş" demez, verilenle yetinerek ilgili kişiyi asmaya, kesmeye başlıyor. Kimse, "Bu video niçin ilk yayımlandığı zaman tepki çekmedi de şimdi gündeme geldi, bu işin altında bir Çapanoğlu, bir bit yeniği var, birileri düğmeye bastı, burada bir iyi niyet yok, birileri üzerinden birine veya bir kesime operasyon çekiliyor" diye düşünmüyor, “Bu yöntem bayatladı,” demiyor. 

Bu ülke 28 Şubat sürecine Şevki Yılmaz'ın on yıllar önceki videolarının servis edilmesiyle girdi. Fadime Şahin, Müslim Gündüz figürleriyle yapılacak operasyonun filmi çekildi. Bugün aynı oyun, arşiv videoların gün yüzüne çıkarılmasıyla başladı. Sadece filmde rol alan figüranlar farklı. İşin garibi etkisini siyasette hemen gösterdi. Konuyu gündemine alan siyaset, videonun sahiplerine had bildirmeye başladı. Oyun kurucu, "Hiçbir başarı tesadüf değildir, yine biz kazandık" diyerek kıs kıs gülüyor.  28 Şubat sürecinde oyun kurucuların dümen suyuna giren bu millet, şimdi tekrar aynı deliğe giriyor. Halbuki Müslüman bir delikten iki defa girmezdi. Girdik maalesef. Bu sefer hedef, aynı mecradan beslenen kesimi birbirine kırdırmak, küstürmek görünen. Adamlar bir taş attı, biz şimdi kırk akıllı o taşı çıkarmaya çalışıyoruz. Taşı çıkartırken de kırıp döküyoruz.

Videodaki konu, konunun işlenişi, bakış açısı eleştirilsin elbet. Görüşün yanlış olduğu ifade edilsin. "Katılmıyoruz bu görüşe, doğrusu şu" densin. Hatta ilk önce fetvanın dine dayandırılan bir görüş olduğu, dinin kendisi olmadığı” ifade edilsin,  bunda isabet de olur, yanılma da. "İlgili kişi yanılmıştır" densin. Bu işi yaparken kırıp dökmeden yapılsın. Ama bunu, bu konuda söz söylemeye yetkili olanlar yapsın. Biz ne zaman bir konuyu işin ehline bırakacağız, yetişmiş değerlerimizi böyle yok ede ede ne yapmak istiyoruz? Siyasetin hata ve yanlış yapma lüksünü kabul edeceğiz de din bilgininin hatalı görüş bildirme kanaati olmayacak mı?


Din adına "Dinin görüşü budur" diyen kişiler de dini bilmenin yanında biraz da ilmi siyaset öğrenmelerinde fayda var. Başta din dili olmak üzere kendilerini yenilemelidir. Dine uygun bir karar vereceği zaman önce toplumun geldiği nokta ve zaman hesabı yapılmalı. Konu Kur'an ve sünnet çerçevesinde enine-boyuna incelenmeli, konuyu vuzuha kavuşturduktan sonra yapılacak açıklama masaya yatırılmalı. Açıklama yapılırken seçilen, yazılan her bir kelime veya cümle özenle seçilmeli, örneklendirme veya kıyas yapılacaksa konunun içine cuk oturmalıdır.  Açıklanan her dini görüşten sonra "Bu konuda benim ulaşabildiğim sonuç, karar budur. Doğrusunu Allah bilir" deyip "Allahü a'lemu bimüradihi" diyerek sonlandırmalıdır. Her sorulan soruya -ki bazıları tuzak olabilir- aynı anda cevap verilmemelidir. Gerekirse bilmiyorum veya daha sonra cevap vereyim diyebilmelidir. Özellikle kadını ilgilendiren konuları ele almada özen göstermeli, mümkünse gündemine almamalı. Demek istediğim, dini anlatanların dini konulardaki tek malzemesi kadın olmamalıdır.


Dini konularda söz söyleme hakkını kendinde bulanlar; ne zaman, neyi, nasıl söyleyeceğini iyice tartmalı. Görüş sahibinin ağzının payı verilecekse bunun da yeri, zamanı seçilmeli, gerekli uyarı yapılmalı. Yapılan görüş “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ediyorsa yargı, hemen harekete geçmeli. Sahi bizim yargımız bugüne kadar niçin durdu? Soruşturma için illaki birilerinin konuşması mı gerekiyor? Sonra kaç kişi, şu konuda dinin görüşü nedir diye merak edip dini bakışı öğrendikten sonra koşarak hayatında tatbik etmeye kalkıyor bugün? Ayrıca 10 sene önceki videolar, bugüne kadar kaç kişiyi tahrik etmiş; kimi kime düşman etmiştir? Görüşün sahibi, “Şunlar kâfir mi” dedi, “Bunların ekmeği yenmez, cenazesi kılınmaz mı” dedi? Kaç kişi “Asansörde halvet” olayı sonrası asansöre kadınlı-erkekli binmekten vazgeçti? Kaç kişi, “Hoca, eşimi dövebileceğimi söyledi, bu yüzden hanımımı dövdüm” dedi. Bu şekilde kaç kadın, gördüğü şiddet dolayısıyla boşanma davası açmıştır?


Kanaatimce bazı konularda işin muhatapları kendisini iyi tartmalı. Had bildireceğim derken haddi aşmamak ve had bilmek gerekir. Çünkü kimse layüsel değildir. Hele siyasetin görevi, yangına körükle gidip ortamı germek olmamalı. Önce yapılmak istenen algıyı okumalı, ateşi söndürdükten sonra gerekeni yapmalı. Bir kesimi memnun edeceğim derken beslendiği kesimi karşısına almamalı. 09.03.2018, Ramazan Yüce, Konya

** 17/03/2018 günü Algı operasyonlarına teslim olmak başlığıyla Kahta Söz'de yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde